Dikkat! Tetikleyici unsur ve sahneler içerir. Herhangi bir sorununuz var ise okumaya devam etmeyiniz.
09/10/25
Prolog.
Neden doğduğumu bilmiyordum. Eskiden dünyaya gelmemin bir sebebi vardır diye düşünürdüm ama artık kabullenmiştim, neden doğduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Derin bir nefes aldım, ciğerlerime baskı yapan soluk kısa bir an nefes borumda tıkandı, burnumdaki sızı aniden gözümdeki yaşa dönüştü ve ilk kez ızdırap içinde ağlamaya başladım. Tepeye ulaşmak için tırmandığım ama yukarıyı göremeden yuvarlanıp durduğum bir yokuşlardan yorulmuştum.
Ay ışığıyla parlayan aynaya baktım, aynanın içindekini tanımıyordum. O yansımanın yanaklarına doğru uzanan siyah yaşlarını hissedemiyordum.
Kimdi o?
Ben miydim yoksa tüm evren miydi?
Tüm evreni avuçlarıma sığdırıp onu tek parmağımla döndürebilecek kadar güçlüydüm bir zamanlar. Oysa benim evren dediğim şey bir avuç zerreden başka bir şey değilmiş. Ben bir toz tanesine bile hükmedemeyecek kadar zayıfmışım.
Bunun ağırlığıyla ıslak zemine uzandım, tıslamayı duyuyordum ama gücüm tükenmişti. Nyx kıvrılarak yanıma gelirken ay ışığı pullarının üzerinde geziniyor onları parlatıyordu. Önce yavaşça koluma dolandı, kulağımın dibinde uğursuz tıslaması keskinleşti. Dişsiz ağzını boynuma gömüp beni ısırmaya, çiğnemeye ve sindirmeye çalıştı. Hareket bile etmeden öylece bekledim, üzerine uzandığım ıslaklık kanımdı.
Göğsümün ortasında bir kalp olduğu ilk kez o an hissettim, atışını ve kanımın damarlarımda gezerken çıkardığı o çağlayan sesi duydum. Kulaklarım kanımın dansıyla uğuldadı, kemiklerimde ki çatırdamayı hissediyordum. İçten yanıyordum, her bir kasım titriyordu.
Gözyaşlarım kulaklarıma doluyordu. Başıma aniden saplanan ağrıyla dehşet içinde doğruldum, Nyx bununla birlikte savrulmuş oldu, başımı ellerimin arasına aldım. Kollarımdan hâlâ kan damlıyordu.
Pıt
Pıt
Pıtpıt
Bozulmuş bir saat gibi bir ileri iki geri durmaksızın damlayan kan damlalarını saymaya başladım.
Bir, iki, üç, dört, beş...
Başımdaki ağrı gittikçe şiddetleniyor beni yutuyordu. Şakaklarıma vurmaya başladım; durmadan, şiddetle, akan kanım savrularak yüzüme gözüme bulaşacak kadar hızla...
Nyx yeniden bana doğru gelmeye başladı, eminim skleram bile kan kırmızı olmuştu. Bakışlarımı ona diktim, siyah parlak pulları ve durmaksızın çıkardığı diliyle onun gözleri de en benimki kadar kanlıydı. Bu gece bu odadan sadece birimiz sağ çıkacaktık belli ki.
Bir mermi gibi saplanan acıyı gözümün tam arkasında hissederken yeniden feryat ettim, bu yılanın hareketini kısa bir an sekteye uğrattı.
Dizlerim üzerinde doğrulup ona meydan okurken yeniden saplanan ağrı bütünüyle iki büklüm olup önünde eğildim. Bu ona cesaret vermiş olmalı ki dizime ağzını geçirip yeniden beni çiğnemeyi denedi.
"Tanrıyı tüketemezsin sürüngen."
Kaburgalarım kırılıyor, omurgam parçalara ayrılıyor sırtımdan kemikten kanatlar çıkıyordu. Hayvanlaşıyor belki de şeytanlaşıyordum.
Bin yaşında insan, on bin yaşında şeytan yüz milyon yaşında bir Tanrıya dönüşmek için gereken her şeyi kendi kanımla yapmıştım.
Ruhumun plasentası ayrılıyordu, Tanrı açlığa geliyordu. O ve ben bir bütünüz diyordum, onu ben doğurdum sanmıştım; ama beni o var ediyordu.
O an,