Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Ana Dilim Aşk
Gençlik

Ana Dilim Aşk

34Beğeni
136Okunma
4 Bölüm
11,601Kelime
58 dkSüre
10.11.2025Tarih
Aile dramı
Üniversite ortamı
Fakir ve zengin farkı
Aşk üçgeni
Eğlence şamata dostluk

Ana Dilim Aşk serisi 3 kitaplık bir seridir ve tüm hakları saklıdır.

Dünya tek, biz ikimiz - 1. Bölüm

EFLAL
Her uyandığımda, o soğuk beton duvarlar arasına hapsolmuş, loş ışıklı ama sadece bizim olan odayı bu denli özleyeceğim aklıma bile gelmezdi. Ruhuma kazınan seneleri, silmek için tabii ki sadece birkaç ay yeterli değildi; zamanın o keskin, uyuşturucu etkisini beklemeliydim. Buraya, yeni hayatıma da bir gün istemsizce alışacağımı biliyordum. Ancak şu aralar, gözümü açtığım an beni selamlayan, o güven veren, pürüzsüz beyaza inatla teslim olan lila rengi duvarlar, içimde garip bir buruklukla karışık bir yabancılık duygusu yaratıyor, kendimi yalnız ve köksüz hissetmeme neden oluyordu.

Annem... ben daha beş yaşındayken, gökyüzünün sessizliğine, meleklere özenircesine bu dünyadan sessizce elini çekmiş, kendi hayatına son vermişti. Sanırım bir çocuğa, ardında bıraktığı kara lekeyi ve terk edilmişliği, ancak bu kadar şefkatli, bu kadar masum bir dille anlatılabilirdi. Beni kaderin acımasız kollarına terk edip intihar eden annemden sonra, duyduğuma göre kimse, o küçük sorumluluğu almak istememişti; sanırım anne tarafımın benimle bir sorunu vardı. Baba tarafımın ise sorunu yoktu, çünkü benim bir babam yoktu.

Bu yüzden daha beş yaşında bana yetimhane yolları gözükmüştü. Beş yaşında bir çocuk için o büyük duvarlar ne kadar korkutucudur, tahmin bile edemezsiniz. İlk günler, ciğerim yırtılırcasına bağıra bağıra ağladığımı, sesimin o geniş, boş koridorlarda yankılanıp bana geri döndüğünü hatırlıyordum. Geceleri ise, kimsenin o zayıflık anımı duymaması için yastığı suratıma bastırarak hıçkırdığımı ölsem unutamazdım. Şu anda ise oraya dönmek için saatlerce ağlayabilirim.

İçimdeki o keskin özlem yarasını biraz olsun rahatlatmak istercesine, derin, ciğerlerime kadar inen bir nefes alıp çarşafı buruşturarak yatakta döndüm. Yanımdaki tek kişilik dar yatakta, her zaman gözlerinin ardında başka bir dünya saklı olduğuna ve cennetin hurilerinden biri olacağına inandığım arkadaşımın hâlâ derin ve masum bir uykuda olduğunu gördüm. Yüzümde hafif, yorgun bir gülümseme yayıldı. Hayal... Yetimhanedeki en yakın dörtlü grubumuzdan, o hassas, narin ve tek kız olanı.

Bizler, bu dünyaya çileli, eksik geldiğimizi düşünürken, aslında bencilce bir isyanın içindeydik; O, hayata gözlerini bizden iki kat, belki de on kat daha büyük bir çileyle, daha doğar doğmaz kaderin acımasız bir tokadıyla açmıştı. Hangi anne, canından yeni kopardığı, o mis kokulu bebeğini, daha hastane yatağında, hemşirelerin merhametine bırakıp kaçardı?

Hayal, sadece istenmeyen bir bebekti. Ama onu, koşulsuz seven ve isteyen birileri vardı; Yetimhane Müdürü, o babacan, gri saçlı Bülent Amca.

Peki, kaderin bu ağır eli, ondan ailesi dışında daha neyi almıştı?

Sözcüklerin sihrini, seslerin melodisini, yani konuşma ve duyma yetisini… Hayal, bu dünyayı sessizliğin o sağır edici karanlığında dinleyen, sadece gözleriyle konuşan bir melekti.