2Beğeni
4Okunma
4
Bölüm
4,627Kelime
23 dkSüre
28.09.2025Tarih
Adana’nın sıcak sokaklarında doğan Turan Altay Kocatürk, küçük yaşlardan itibaren disiplinli, sert ve vatanına bağlı bir delikanlıdır. Onun hayali hep üniforma giymek, vatan topraklarını korumaktır. Yıllar sonra, zorlu eğitimlerden geçerek dağ komandosu olur; yiğitliği, cesareti ve sertliğiyle timinin en güvenilen askerlerinden biridir.
Ama kaderin bir başka planı vardır… Bir operasyon sırasında çıkan şiddetli çatışmada, yakına düşen bir bombanın patlamasıyla Turan ağır yaralanır. Aylarca komada kalır. Gözlerini açtığında artık eskisi gibi değildir: Sol tarafı tutmaz, mesleğine geri dönemez. Gazi kimliğiyle, gururla ama derin bir yarayla memleketine geri gönderilir.
Adana sokaklarında sert ve öfkeli bir adama dönüşen Turan’ın yanında artık kimse yoktur. Ama bir kişi hariç… Çocukluk arkadaşı ve kan kardeşinin kız kardeşi Zümrüt, yıllardır kalbinde sakladığı aşkıyla onu beklemiştir. Turan’ın yaralarını sarmak, yalnızlığını paylaşmak için yanında olur; yemeklerini yapar, ona bakar, sessizce sabreder.
Fakat savaş Turan’ın bedeninde bittiği gibi ruhunda bitmemiştir. Öfkesini, kırgınlığını, hayal kırıklığını en çok Zümrüt’e yöneltir. Her şefkatli yaklaşımı sert bir duvarla karşılaşır. Yine de Zümrüt, onun içindeki eski Turan’ı görmeyi umut ederek beklemeye devam eder.
Tam kalpleri birbirine yaklaşacakken, Turan’ın geçmişi yeniden kapıyı çalar. Gölgeler, sırlar ve geçmişin kanlı izleri gün yüzüne çıktığında bu aşkın temelleri sarsılır. Sevgiyle örülmüş hayallerin yerinde enkaz kalır.
“Ardeşenli Efulim”, bir yandan bir gazinin ruh mücadelesini, bir yandan da mahalle sıcaklığında filizlenmiş ama acılarla sınanan bir aşkı anlatır.
Savaş sadece cephede değil, insanın içinde de sürer…
Bölüm 1
Bölüm...Adana sıcağı başka bir şeydir. Temmuz ayı, güneş kavurucu bir ateş gibi sokakların taşlarına inerken, mahalle çocuklarının ayak tabanlarını yakar. O yıllarda Turan daha on üç yaşındaydı. İnce uzun bedeni, yaşına göre erkenden gelişmiş kolları ve gözlerindeki inatçı bakışla diğer çocuklardan ayrılırdı. Çocukların çoğu sıcaktan kaçıp gölge ararken, o boş arsada kan-ter içinde ip atlardı, şınav çekerdi.
Mahallenin yaşlıları başlarını sallardı:“Bu çocukta iş var, serttir sert… Babasına çekmiş,” derlerdi.
Ama Turan’ın babası, hayatın zorluğunu yıllar önce öğrenmiş, kısa sürede göçüp gitmişti. Evde anasıyla birlikte büyüdü. Anası, pazardan artan sebzeleri alır, evin önünde ocakta yemek pişirir, çocuklarına yedirmeye çalışırdı. Fakirlik vardı ama gurur hepsinden fazlaydı.
Turan küçük yaşta bir şey öğrenmişti: güçlü olmazsa ezilecekti. Mahallede kavga çıktığında ilk yumruğu atan hep o olurdu. Bu yüzden kimi çocuk ondan çekinir, kimi de arkasına saklanırdı.
Yıllar geçti. Lise çağına geldiğinde içindeki ateş büyüdü. Televizyonda gördüğü askerler, sınırda görev yapan komandolar gözlerini kamaştırıyordu. Üniforma giymek, eline silah almak, vatanı için savaşmak… Bu düşünceye öylesine sarıldı ki, başka hiçbir şey gözünde görünmedi.
Okuldan sonra koşuya çıkar, geceleri gizlice mahalle parkında mekik çekerdi. Anası anlam veremezdi.“Oğlum,” derdi, “ne bu kadar kendini yoruyorsun?”Turan’ın cevabı hep aynıydı:“Anne, ben asker olacağım. Öyle sıradan asker değil, komando olacağım.”
Ve dediğini yaptı. Askerlik çağı geldiğinde hiç tereddüt etmeden dağ komando birliklerine yazıldı. O eğitimler, insanın bedenini değil, ruhunu da parçalayan eğitimlerdi. Geceleri buz gibi dağlarda, gündüzleri kavurucu güneşin altında yürüdüler. Yükler ağır, yollar bitmek bilmezdi. Birçok genç pes etti, geri döndü. Ama Turan asla vazgeçmedi. Her düştüğünde daha sert kalktı.
Komutanları onu “inatçı keçi” diye çağırırdı. Ama bu inat, bir gün hayatını kurtaracak, belki de hayatını değiştirecek bedeller ödetilecekti.
---
Görev yılları boyunca Turan’ın adı tim içinde duyulmaya başlamıştı. Soğukkanlılığı, korkusuzluğu ve sertliğiyle tanınırdı. Arkadaşları onu sever ama aynı zamanda çekinirlerdi. Çünkü Turan, boş konuşmayı, gevşemeyi sevmezdi. Vatan söz konusu olduğunda gözleri ateş gibi yanardı.
Bir gün, sınır ötesinde verilen bir görevde hayatının dönüm noktası yaşandı. Bölgeye sızan teröristleri etkisiz hale getirmek için operasyona çıkmışlardı. Geceydi, ay ışığı dağların zirvesine vuruyor, rüzgâr taşları sürüklüyordu. Sessizlikte, sadece nefeslerin buğusu görünüyordu.
Turan en önde yürüyordu. Elindeki silahı sıkıca kavramış, gözlerini karanlığa dikmişti. Arkasındaki askerlerden biri fısıldadı:“Abi, içim daraldı. Bir şey olacak gibi.”Turan geri dönmeden, sert sesiyle cevap verdi:“Düşünme. Önüne bak. Görevi yapacağız.”
Sözleri bıçak gibi keskin ve netti.
Birkaç dakika sonra, ormanın içinden patlayan ilk kurşun sesi karanlığı yardı. Bir anda çatışma başladı. Herkes siper alırken Turan öne atıldı, karşıdaki mevziden ateş açanları susturmak için hamle yaptı. Gözleri öfkeyle yanıyor, mermileri adeta birer intikam gibi gönderiyordu.
Tam