Bölüm Şarkıları~
Deniz Toprak/Diz Dize
Ayfer Vardar/Dayan Yüreğim
&&&
Yalanlar söylerim ben. Sevdiklerime, sevmediklerime ve en acısı kendime... -Mış oyunu oynamayı çok severim mesela. Mutluymuş gibi, normalmiş gibi ve yaşıyormuş gibi yapmak, hobilerimin arasında zirvededir. Babam beni hiç sevmedi, annem beni çok ihmal etti gibi bahanelerin ardına da sığınmam. Babam beni çok sevdi, annem kendini ihmal ederdi ama beni asla. Bu yolu ben kendim seçtim. Kalabalıklar arasında yalnız kalmayı, sonra o yalnızlıktan şikayet etmeyi... Ben kendi içime hapsoldum. Kendi ellerimle vurdum prangaları bileklerime. Bir yılan gibi sinsice yaklaşmayı ve zehrimle akrebi bile kendime hayran bırakmayı... Hepsini ben kendim seçtim.
Şimdi dönüp bakıyorum ardıma. Kim suçlu? Tüm sinsiliğine rağmen, akrebe güvenmeyi seçip ölen ve ardından zehriyle akrebi de öldüren yılan mı? Yoksa yılanın zehrini bir kere tadabilmek için, onu sokup ölmeyi göze alan akrep mi? Kim suçlu?
&&&
DUYGU CEVİZ/ 21 Haziran 2025
Evumuzun önünden dere akar denize
Yaşlansayduk sevduğum senun ile
diz dize
Odamda gezinip valizimi eşyalarımla doldururken, bir yandan da telefonumdan yükselen şarkıya eşlik ediyordum.
“Yüce dağ değil idum duman sardi başumi... Sevduğum beni ağlar, ah benda sevduğumi.”
Karayemiş dalinun açti beyaz çiçeği
Bu sevdadan fayda yok
geçirmişuz zamani
Eşyalarımın neredeyse hepsini toplamıştım. Odada dolaşırken gözüm her köşeye takılıyor, her detay bana bir şeyler fısıldıyordu. Beş yıl… Bir insanın kök salması için yeter de artardı. Ama benim için hiçbir zaman kök olmadı; sadece tutunduğum kırık dallar vardı.
Kayik gelur uzaktan, dalgalara karişmiş
Daha kavuşamadan mevlam ayriluk
yazmiş
Bugün bu şehirde son günümdü. Ve tuhaftır… İçimde ne bir panik vardı ne de o meşhur “gideceğim” telaşı. Sanki yıllar önce bitmiş bir defteri, şimdi kapanmaya ikna ediyordum. Bu ev, bu sokaklar, yürüdüğüm caddeler… Hiçbirinin artık bir anlamı kalmamıştı benim için. Eskiden adımlarımı hızlandıran heyecanlarım, geceleri sarıldığım hayallerim, hatta ağlamaktan yorulduğum anılarım bile sanki buhar olup uçmuş gibiydi. Hani derler ya, “İnsanlar gitmek için gelirmiş.” Bende bu hep tersine işlemişti. Ben ne kadar gitmeye çabalasam da, her daim kalmaya mahkum oldum. Sanki bu şehir beni bırakmıyor, ben de ona tutunuyordum. Bir tür alışkanlık, zorunluluk, mecburiyet… Ama şimdi? Şimdi ilk kez giden bendim. Bu kez kalmayı zorunluluk sanan eski ben yoktu. Peşimde bırakacağım şeyler artık bağ değil, sadece anılardı. Bu akşam, son bir vedanın ardından kapıları tamamen kapatıp sonsuza dek gidecektim. Ve bir daha asla geri dönmeyecektim. Dönmek için sebep yoktu. Kalmak için ise gücüm... Valizimin fermuarını çekerken bir an durdum. Ses, odanın içinde tok bir son cümle gibi yankılandı. Sanki hayatım, o sesle birlikte “bitti”ye bir virgül daha atmıştı.Ve içimde bir his… Küçük, keskin, tanıdık bir sızı. Gidişin acısı mıydı, yoksa özgürlüğün ilk nefesi mi? Bilmiyordum.Tek bildiğim, bu kez gitmeyi kendime bir borç bildiğimdi. Ve ben borçlarımı her zaman öderdim...
Daha kavuşamadan mevlam ayriluk yazmiş
&&&
Topuk seslerim her adımımda mekânda yankılanıyordu.