Ben mitolojik hikayeleri çok severim. Mitoloji ve Harry Potter evrenini karıştırıp ortaya yeni bir hikaye çıkardım. Yeni karakterlerin isimleri, mitoloji kökenli olup hepsinin sonuna bir yıldız koyarak alt kısımda açıklamayı ve hikayeyi anlatacağım.
Oy verir ve yorum yaparsanız sevinirim...
Keyifli okumalar canımlar 🫶
🏹🌑⭐🏹🌑⭐🏹🌑⭐🏹🌑⭐🏹
Hogwarts'ın taş koridorları, geceyi bir sır gibi kucaklamıştı, sanki eski tanrıların nefesi taşlarda yankılanıyordu. Ay ışığı, yüksek vitray pencerelerden süzülerek zeminde gümüş gölgeler örüyordu ve her bir gölge bir destanın fısıldadığı sırlarla doluydu.
Bu gölgeler arasında bir figür süzülüyordu, adımları sessiz ama kendinden emin, duruşu ise Olympos'tan inmiş bir Av Tanrıçası'nı andırıyordu. Uzun siyah saçları, karanlıkta dalgalı bir pelerin gibi omuzlarından aşağı akıyordu. Siyah atlet, siyah deri tayt ve dizinin altında biten siyah çizmeleriyle mitolojik bir kahramanın zırhı gibiydi giyimi.
Kar beyazı teni ve ela gözleriyle görenlerin dönüp bir kez daha bakmasını sağlıyordu. Güzelliği ve yaydığı güçlü sihirsel aura, insanların dikkatini çekiyordu. Yaşıtlarına göre daha uzun bir kızdı. Giyimindeki alışılmadık tarz ve genel görünüşü, girdiği her ortamda odak noktası olmasını sağlıyordu.
Sağ kolunda, Av Tanrıçası Artemis'in yayı ve oku, onun ucuna bağlanan ayın döngüleri ile yıldızlardan oluşan zarif ve anlamlı bir dövmesi vardı.* Ensesinin hemen altında, omuz kısmında ise Black hanesinin kartal arması,* kanatlarını açmış, geceye meydan okuyordu.
Saçları salık olduğu zamanlar bu dövmesi gözükmüyordu. Ne zaman ki avcı, ava çıkıyor ve saçlarını tepeden toplayıp uçlarını örüyor, omuzlarını açıkta bırakıyordu; o zaman Black arması tüm heybetiyle kendini gösteriyordu.
Ela gözleri, geceyi delip geçen bir ok gibi keskin bakışları ve ok biçimli asası elinde hazır bekliyordu. Sanki Tanrıça Artemis'in kendisi, bu taş labirente adım atmıştı.
Kız, gölgelerle dans edercesine ilerliyordu Hogwarts koridorlarında. Zindanlara inen karanlık merdivenlerde, her köşede bir tehlike sezmeye çalışıyor gibi gözüküyordu. Zihninde tek bir hedef vardı: babasının odası.
Hogwarts, bir tapınak gibi hem kutsal hem tehditkârdı. Her taş, bir sırrı saklıyor, her gölge bir hikâyeyi fısıldıyordu. Kız, asasını sıkıca kavradı, bu koridorlar Ilvermorny'nin geniş salonlarından farklıydı. Buradaki gölgeler canlı gibiydi.
Birden, karanlıkta bir hışırtı duydu. Gölgeler kıpırdadı, sarı bir çift göz parladı, bir kedinin keskin bakışı, avını kilitlemişti. Kız, asasını kaldırdı ama artık çok geçti. Argus Filch'in cılız sesi, sessizliği deldi: "Seni yakaladım!"
Fenerinin ışığı, kızın siyah kıyafetlerini ve dövmesini aydınlattı; uzun boyu ve avcı duruşu, Filch'in kaşlarını kaldırmasına neden oldu. Mrs. Norris, efendisinin ayaklarına sürtünerek miyavladı.
"Gecenin bu saatinde ne işin var?" diye sordu Filch, sesinde iğrenç bir zafer vardı. "Hangi binadansın, ha?"
Kız, ela gözlerini Filch'e dikti, öfkesi bir an parladı ama kendini tuttu. Hogwarts'a daha adımını attığı ilk andan sorun çıkartmak