DURU
Saldırının ardından hastaneden çıkışımız, geçmiş olsun dilekleri ve eve gelişimiz, sanki bir perdenin önünden izlediğim hayali tiyatroya ait skeçler gibiydi. Eve girerken kimsenin sesini çıkarmamış olması beni biraz rahatlatmış ama yine de yaşadığım o korku dolu dakikaları aklımdan atamamıştım. Toprak, odamıza götürmek için beni kucakladığında vücudundan yayılan sıcaklığı daha iyi hissedebilme adına, burnumu boynuna doğru soktum. Kokusuyla rahatlamış ve biraz olsun gevşeyebilmiştim. Merdivenleri çıkarken hiç zorlanmıyordu. O ilk gün, çarşafa sarılı olduğum gün de, sanki kucağındaki ağırlığımı hissetmiyormuş gibi rahat hareket etmişti. Gerçi beni kucağına aldığı her an öyleydi. Gözlerimi kapatıp kokusuyla harmanlanmış tatlı acı tüm hatıraların gözlerimin önünden geçmesine izin verdim.
Odamıza çıktığımızda beni usulca yatağa yatıran kocam yanıma uzanarak gözlerimin içine bakıp fısıldadı; "İlk şüphelendiğinde bana söylemeliydin," dedi kulağıma fısıldayarak.
“Korktum" dedim. Korkmuştum evet ama bunun sebebini düşünmek bile utanmama sebep oluyordu.
“Şule de bunu söyledi. Anlayamıyorum Duru'm; neden?"
Kelimelerin boğazında takıldığını anlıyordum. Neden korktuğumla ilgili kafasında bir sürü şey dönüyor olmalıydı. Kim bilir belki de çok ama çok eski hatıralarımızı düşünüyordu; benim şans, onunsa kendi zindanı olarak gördüğü zamanlarımız.
“Aşkım, kokum, bakışım, kalbim," derken gözlerinin içine bakıyordum. Korktum... Ne zaman saf mutluluğu tatsak, ardından hem fiziksel, hem ruhsal acıları doyasıya yaşadık,” derken gözlerim dolu dolu olmuştu. “Tamam, bu belki fazla spritüal ama sadece korktum. Senin hazır olamayabileceğinden korktum.” Kesinlikle asıl korktuğum şey bu değildi ama acizliğimi dillendirmek, her ne kadar karşımdaki adam her şeyim olsa da bana zor geliyordu. “ Evet, maddi olarak buna hazır olabiliriz, sen baba olmaya hazır olabilirsin.” Toprak’ın beni anlamak için çaba sarf ettiğini ve aslında nasıl saçmaladığımı anladığını görebiliyordum. O yüzden lafı uzatmadan gerçek korkumu, bakışlarımı ondan kaçırarak dillendirdim. “Ama ben kendimden korktum. Annesi olmayan bir kadın nasıl anne olur? Ne yapılır? Nasıl davranacağını ne bilir? Ben bunun için yeterli miyim değil miyim bil," derken sözlerim havada asılı kaldı. Yüzümü avuçlarının içine almış ve dudaklarıma bir öpücük kondurarak beni susturmuştu.
“Sen mükemmel bir anne olacaksın,” diye fısıldadıktan sonra bir öpücük daha bıraktı dudaklarıma ve gözlerimden süzülmeye başlayan mutlulukla karışık gözyaşlarını başparmaklarıyla silip ona bakmam için çenemi yukarı kaldırdı.
Gözlerinin derin yeşilinde kaybolmuş huzuru tadarken tekrar konuşmaya başladı. "Bir tanem... Benim de babalığım henüz test edilmedi ve benim de örnek alabileceğim bir baba yoktu. Yani bir ömür çocuk sahibi olmayalım mı bu mantığa göre?"
Kendini yatağın yanına attıktan sonra, yarama dikkat ederek beni göğsüne çektiğinde verdiği derin nefesle rahatladığını anlamıştım. Korkularımın, tahminlerine göre çıkmaması onu rahatlatmıştı. O an anladım ki, onun sevgisiyle geçmişi kolay atlatmış olsam da, Toprak o günleri atlatamıyordu.