İnsanlar yemenin, içmenin bir besin kaynağı olduğunu; temel ihtiyaçları arasında bulunduğunu bilir ve bunu kabullenirler.
Ancak pek çoğu, sevginin de insan hayatı için duygusal bir besin olduğunu bilmezler. Bilseler bile kabullenmezler. Zor olmasa bile nedensizce kabul etmek istemezler.
"Biz yaşadık, bu duygusal besinden, sevgiden yoksun büyüdük ama başkaları büyümesin" diye düşünmeleri gerektirdiği yerde en büyük kusurları olan bencilliklerini devreye sokarlar.
Kendileri sevgisiz büyüyünce acısını çıkarmak istercesine başkalarına sevgilerini vermezler. Yeri gelince öz çocuklarını dahi duygusal besinlerinden, sevgiden yoksun büyütürler.
Ben de bu yaşıma kadar sevgiden yoksun büyüdüm. Oysa yemeden, içmeden bile daha çok ihtiyacım olduğu hâlde.
Şimdi dünyanın biraz değil, çok çok kötü ve sevgisiz bir yer olduğunu; insanların birinin, ikisinin değil hepsinin güvenilmez ve bencil olduklarını, gerçek sevginin ulaşılmaz bir şey olduğunu, kimsenin kimseyi gerçekten sevemeyeceğini, dünyanın karamsarlıklarla dolu bir yer ve hatta bir cehennem olduğunu düşünmemin tek sebebi sevgi besininin tadına bakamamamdı.
Sevginin nasıl bir şey olduğunu, ne kadar hayatın içinde olduğunu ve olması gerektiğini bilmiyordum.
Ailemin beni hiçbir zaman kabul etmediğini ve yaptığım her şeyin ailemin beni kabul etmesi için yeterli olamayacağını düşünüyordum.
Kendimi suçlamaya devam ediyor ve bu sevgi yoksunluğunun sebebinin yalnızca ben olduğumu düşünüyordum.
Sevgimi gösterememenin sebebini aptalca yine kendimde arıyorum. Elimde olmadan, istemeden.
Gerçi...
Bu zamana kadar öyleydi desem yeridir.
Ailem ne kadar dizinin dibinden ayırmak istemeyip dört duvar arasında hayatımı şekillendirmemi istese de ben, cesur bir kız olarak kendi kararımı ilk defa kendim verebilmiştim.
Önceden cesur olamadığım için değil. Her ne olursa olsun karşımdakiler ailem olduğu için sesimi çıkarmamış, her şeyi sineye çekmiştim.
En son, ailem dediğim yabancılar üniversiteme de karışmaya kalkmışlardı ancak benim verdiğim karar üzerine hayatım tamamen değişmişti.
Üniversiteyi bambaşka bir şehre yazmıştım. Kazanınca ailem sinirlenmiş, ne hâlin varsa gör deyip elini ayağını her şeylerini üzerimden çekmişlerdi.
Yokluklarını hiç hissetmemiştim ama neyse...
Şehre geldiğim ilk gün güzel bir iş bulmuştum.
Asker bir genç bayan ve kendisi gibi asker olan genç bir adam beni işe almıştı.
Ha Rin ismindeki güzel bayan hamileydi ve daha önce 7 defa bebek kaybetmişti. Bu yüzden onun yardımcısı olarak işe alınmıştım.
Şartları çok iyiydi ve benim üniversite okuduğumu bildikleri için programı ona göre yaparlardı.
Bana bir oda tahsis etmiş hem de dayayıp döşemişlerdi. Hem okumuş, hem de Ha Rin ablanın yanında seve seve çalışmıştım.
Gerçi çalışmak deyince utanıyordum çünkü resmen onların ailesinden biri olmuştum. 20 yıldır ailemin tattırmadığı duygusal besini ben orada tatmıştım.
İlk defa sevginn tadına o zamanlar bakmış, sonra bağımlısı olmuştum.
Ha Rin abla doğum yapınca da oğlu Minhyun'a ben bakıcılık yapmaya başlamıştım.
Minhyun'un beşiği ve eşyaları bile benim odama alınmıştı.
Bu evde... Bir de Ha Rin ablanın kardeşi Hyunjin vardı.
Geldiğim