Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Asla Bırakmam
Fan Fiction

Asla Bırakmam

0Beğeni
3Okunma
11 Bölüm
9,155Kelime
46 dkSüre
30.09.2025Tarih
Bangchan, beni tam arka bahçeye açılan sürgülü kapıya getirmişti ki odamın kapısının ardından şiddetli sesler gelmeye başladı.

Kapıyı zorluyorlardı. Önündeki eşyalar ise hiçbir işe yaramıyordu. Kapı öne geldikçe ağır eşyalar bile oynuyordu resmen.

Bu sefer dehşet içerisinde kendi kendime fısıldayarak:

"Hayır," dedim.

Hyunjin için deli gibi korkuyordum. Onun için delicesine endişeleniyordum. O benim bu dünyada hiç sahip olmadığım tek kardeşimdi. O benim ailemin en güzel parçalarından biriydi.

Biz durunca Hyunjin de sesleri duyduğu yöne döndü. Sonra yeniden bize doğru dönüp endişe içerisinde bağırdı.

"Gidin artık! Arka bahçeye de her an girebilirler! Onları bizim çıktığımız, gizli geçidimizden çıkar Bangchan! Acele edin! Durmayın! Yalvarırım durmayın."

Yalvarırım durmayın, derken dudakları titremişti. O da bizim için çok korkuyordu. Gözleri dolmuş ve anında kızarmıştı.

Bangchan, Hyunjin'i başıyla onaylayıp beni kuvvetli bir şekilde kolumdan çekiştirmeye devam etti.

Bir ses duydum. Çok... ama çok yakından yükselen bir silah sesi.

Bangchan da duymuş olmalı ki beni çekiştirmeyi bıraktı. Hemen arkasına dönüp baktı. Ama ben... bakmaya cesaret edemedim.

Tahmin ettiğim şeyin gerçekleşmiş olmasından delicesine korktum. Kalbimde... çok derin bir sızı hissetmeye başladım. Nefes alamadığımı hissettim. Boğuluyor gibiydim. Boğazındaki yumru daha çok sertleşmişti ve daha çok canımı yakıyordu.

Gözlerimden boncuk boncuk gözyaşlarım süzülmeye devam ederken ağır ağır arkama döndüm.

Hyunjin... dizlerinin üzerine çökmüştü.

O... Ona bir şey olmuştu!

Kapı...

Kapıda delik vardı!

Kurşun deliği!

Hayır!

Hayır olamaz hayır!

Hyunjin'in de gözlerinden boncuk boncuk gözyaşları bir bir süzülmeye başladı. Ağzı aralıktı. Zor... çok zor nefes alıyor gibiydi.

Aralık olan ağzından yavaşça kırmızı bir sıvı süzülmeye başladı. Ka-ka-kan mıydı bu?!

"Hyunjiiiin!"

Dayanamadı.

Öne doğru düşecekken ellerini yere koydu.

Yerden destek alırken başını kaldırıp bize baktı.

O kanlı, dolu dolu gözleriyle gözlerimin içine derin derin baktı. Son kez yüksek sesle bağırdı.

"Gidin buradaaaaaann! Gidiiiin! Daha fazla oyalanmayın! Gidiiiin! Lanet olsun, gidin!"

Son kelimelerini söylerken hıçkırdı.

Hyunjin... Ağlamaya başladı. Sesli sesli ağlıyor, arada acısından olmalı inliyordu.

Yine de hâlâ kapıyı zorlayanlara karşılık verebilmek için yerde ellerinden ve dizlerinden destek alarak süründü.

Yatağımın arkasına geçti.

Yüzünü acıyla buruştururken sesli sesli ağlamaya devam edip tabancasını sıkıca kavradı. Namlusunun ucunu kapıya yöneltti.

Bangchan da ağlıyordu. Hyunjin'in bu hâli onun da yüreğini parçalıyordu ama ondan aldığı emri yerine getirmek zorundaydı. Bu sebeple beni çok daha kuvvetli bir şekilde çekti. Bahçeye çıktık.

Belki bir işe yarar diye yalvarmayı sürdürdüm.

"Yapma! Yapma lütfen yapma Bangchan! Ben giderim. Onu yalnız bırakma lütfen! Ona bir şey olursa dayanamam. Bangchan! Bangchan yalvarıyorum sana lütfen! Lütfen onu yalnız bırakma!"

Beni hiç tınlamadı bile. O sessiz sessiz gözyaşı döküp ilerlerken ben de içli içli, yüksek sesle ağlamamı sürdürüyor ve devamlı arkama, Hyunjin'e bakıyordum.

"Hyunjiiiin! Hwang Hyunjiiiin!"

Bağırışımı duydu.

Sadece gözleri değil, yüzü de kıpkırmızı olmuştu.

Onun da ağlayışını hâlâ işitebiliyordum.

Bana baktı. Buruk bir tebessüm etti.

"Seni çok seviyorum Mina! Hem de çooook!" diye bağırdı.

Ona karşılık bir cevap dahi veremedim. Gözlerim belki anlatmıştır ne hissettiğimi. Belki gözlerim konuşmuştur.

Son anda Bangchan beni hiç bilmediğim bir yere çekti.

Bahçemizi çevreleyen çalılardan biri meğersem kapıymış. O kapıyı açarak çıktık. Yeniden kapandı. Görünürde tamamen yeşil yapraklı çalıların bir parçasıymış gibi duruyordu.

Bangchan, bir an olsun kolumu bırakmadı.

Aklım da, kalbim de şu an sadece ailem dediğim insanlardaydı.

İçimdeki yangını bu sesli ağlayışlarım ve görünüşteki yıkık hâlim dahi anlatamazdı.

TB4680MN

1🗡Hiçbir Zaman

İnsanlar yemenin, içmenin bir besin kaynağı olduğunu; temel ihtiyaçları arasında bulunduğunu bilir ve bunu kabullenirler.

Ancak pek çoğu, sevginin de insan hayatı için duygusal bir besin olduğunu bilmezler. Bilseler bile kabullenmezler. Zor olmasa bile nedensizce kabul etmek istemezler.

"Biz yaşadık, bu duygusal besinden, sevgiden yoksun büyüdük ama başkaları büyümesin" diye düşünmeleri gerektirdiği yerde en büyük kusurları olan bencilliklerini devreye sokarlar.

Kendileri sevgisiz büyüyünce acısını çıkarmak istercesine başkalarına sevgilerini vermezler. Yeri gelince öz çocuklarını dahi duygusal besinlerinden, sevgiden yoksun büyütürler.

Ben de bu yaşıma kadar sevgiden yoksun büyüdüm. Oysa yemeden, içmeden bile daha çok ihtiyacım olduğu hâlde.

Şimdi dünyanın biraz değil, çok çok kötü ve sevgisiz bir yer olduğunu; insanların birinin, ikisinin değil hepsinin güvenilmez ve bencil olduklarını, gerçek sevginin ulaşılmaz bir şey olduğunu, kimsenin kimseyi gerçekten sevemeyeceğini, dünyanın karamsarlıklarla dolu bir yer ve hatta bir cehennem olduğunu düşünmemin tek sebebi sevgi besininin tadına bakamamamdı.

Sevginin nasıl bir şey olduğunu, ne kadar hayatın içinde olduğunu ve olması gerektiğini bilmiyordum.

Ailemin beni hiçbir zaman kabul etmediğini ve yaptığım her şeyin ailemin beni kabul etmesi için yeterli olamayacağını düşünüyordum.

Kendimi suçlamaya devam ediyor ve bu sevgi yoksunluğunun sebebinin yalnızca ben olduğumu düşünüyordum.

Sevgimi gösterememenin sebebini aptalca yine kendimde arıyorum. Elimde olmadan, istemeden.

Gerçi...

Bu zamana kadar öyleydi desem yeridir.

Ailem ne kadar dizinin dibinden ayırmak istemeyip dört duvar arasında hayatımı şekillendirmemi istese de ben, cesur bir kız olarak kendi kararımı ilk defa kendim verebilmiştim.

Önceden cesur olamadığım için değil. Her ne olursa olsun karşımdakiler ailem olduğu için sesimi çıkarmamış, her şeyi sineye çekmiştim.

En son, ailem dediğim yabancılar üniversiteme de karışmaya kalkmışlardı ancak benim verdiğim karar üzerine hayatım tamamen değişmişti.

Üniversiteyi bambaşka bir şehre yazmıştım. Kazanınca ailem sinirlenmiş, ne hâlin varsa gör deyip elini ayağını her şeylerini üzerimden çekmişlerdi.

Yokluklarını hiç hissetmemiştim ama neyse...

Şehre geldiğim ilk gün güzel bir iş bulmuştum.

Asker bir genç bayan ve kendisi gibi asker olan genç bir adam beni işe almıştı.

Ha Rin ismindeki güzel bayan hamileydi ve daha önce 7 defa bebek kaybetmişti. Bu yüzden onun yardımcısı olarak işe alınmıştım.

Şartları çok iyiydi ve benim üniversite okuduğumu bildikleri için programı ona göre yaparlardı.

Bana bir oda tahsis etmiş hem de dayayıp döşemişlerdi. Hem okumuş, hem de Ha Rin ablanın yanında seve seve çalışmıştım.

Gerçi çalışmak deyince utanıyordum çünkü resmen onların ailesinden biri olmuştum. 20 yıldır ailemin tattırmadığı duygusal besini ben orada tatmıştım.

İlk defa sevginn tadına o zamanlar bakmış, sonra bağımlısı olmuştum.

Ha Rin abla doğum yapınca da oğlu Minhyun'a ben bakıcılık yapmaya başlamıştım.

Minhyun'un beşiği ve eşyaları bile benim odama alınmıştı.

Bu evde... Bir de Ha Rin ablanın kardeşi Hyunjin vardı.

Geldiğim

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play