LR0478AB
" Yaman verdiğin karar' nın farkında mısın sen" diye telsizden bağırdı albay Selma erdenay. Yaman son kez ateş ettiğin de silah boşa çıkması ile bir küfür savurdu ve hızla saklandığı duvarın arkasına saklandı, telsizde onu bekleyen albay Selma ya
" farkındayım komutanım ama başka çaremiz de yok terorisler kalabalık ve mermimiz bitmek üzere hatta benim ki bitti, destek gelene kadar dayanmamız mümkün değil"
Yaman derin nefesler alıyor, alnından süzülen ter damlaları gözlerine karışıyordu. Ellerinde artık işe yarar tek bir mermi bile kalmamıştı. Duvara yaslanmış hâlde nefesini toparlamaya çalışırken telsizden Selma Albay’ın sert ama endişeli sesi tekrar yükseldi.
“Yaman, geri çekilmeniz gerek! Sizi orada harcatmam. Bu bir emir!”
Yaman gözlerini kapatıp boğazındaki düğümü yutkunarak bastırdı. Arkasında nefes nefese bekleyen tim arkadaşlarının yüzlerini gördü; kimi yaralıydı, kimi kanlar içinde. Onların bakışlarında korkudan çok, Yaman’ın vereceği kararı kabullenmiş bir kararlılık vardı.
“Komutanım…” dedi, sesi çatallı ama kararlıydı. “Geri çekilecek bir yol yok. Burada biz düşersek, köydeki siviller düşer. Biz bu zamanlar için yetiştirildik.”
Kısa bir sessizlik oldu. Ardından telsizden sadece Selma Albay’ın ağır nefesleri duyuldu. Kadının sesinde ilk kez titrek bir ton vardı:
“Bunu yaparsanız, hepinizin hayatını riske atıyorsunuz.” Yaman bakışlarını göğe kaldırıp dişlerini sıktı. Uzakta kara duman göğe yükseliyor, silah sesleri yankılanıyordu. Sonunda telsize daha yumuşak ama inatçı bir sesle karşılık verdi “Risk almazsak, buradaki herkes ölecek komutanım. Ne pahasına olursa olsun. Onları korumak bizim görevimiz ”
Bir süre sonra telsizden gelen tek şey Selma Albay’ın derin bir iç çekişi oldu “Peki Yaman… Dayanın. F-16’lar yoldalar.”
Yaman’ın sözleri kısa bir sessizlik yarattı. Ardından duvar dibinde sıkışmış, kan ter içinde bekleyen timde hafif kahkahalar yükseldi.
“Komutanım ” dedi Baran, gülümsemeye çalışarak. “Sen sahil kasabasında emeklilik hayali kuruyordun da, biz burada çobanlık mı yapacaktık? Hepimiz aynı hayali kuruyorduk be!”
Serhat başını siperden uzatıp mermileri saymaya çalıştı, sonra gülerek ekledi “Benim emeklilik hayalimde balık tutmak vardı, hamsiyle rakı… Ama belli ki kurşunlarla doyacağız.”
Mert, kanlar içindeki tişörtünü buruşturup omzuna bastırırken dişlerini sıktı, ama yüzünde belli belirsiz bir sırıtma vardı “Ben zaten evde iki tane çocukla uğraşmaktan savaştan bile daha beter yoruluyorum ” Bora hemen araya girdi, kahkahasını bastıramayarak “ öyle demeyin komutanım kim bilir belki de Gülnaz yenge size bırakıyor çocukları"
Onur elindeki şarjörü değiştirirken homurdandı.
“Yemin ederim şu ortamda bile geyik yapıyorsunuz. Bari adam gibi son dakikalarımızı yaşayın.” Ali kaşlarını kaldırıp alayla cevap verdi
“Sizde de katılın bari komutanım . Ölmeden önce gülmek fena fikir değil hani.”
O sırada Savaş, mermileri saymaya çalışırken kafasını kaldırıp yüzünü buruşturdu “Benim elimde sadece üç mermi kaldı. Vallahi benden sonra kimseye ikram yok, kusura