Hadeon Sokolov:
Mahkeme salonundan kararı açıklamış ve dosyayı kapatmış bir hakim olarak çıktım. Sırtımdaki hakim cübbesi ben yürüdükçe dalgalanıyordu. Doğruca ofisime yürüdüm. Çevremdeki avukat ve savcılarda aynı ifade vardı. Saygı.
Ayak seslerim adliye koridorlarında yankılanıyordu. Ofisime ait kapı görüş açıma girmişti. Tabelada kocaman harflerle “HAKİM-HADEON SOKOLOV” yazıyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Yine o tanıdık ritimle gelen topuklu ayakkabı sesini duyunca asmakata yöneldim.
O kadının kim olduğunu tahmin edebiliyordum.
Tam da tahmin ettiğim gibi. Avukat Liana Lazavera. Birkaç dakika önce aynı mahkeme salonundaydık. Ülkenin en başarılı avukatlarından biriydi. Dahil olduğu her dosyayı kazanan, çevresi tarafından saygı duyulan başarılı bir avukat.
Onu izlediğimi hissetmiş gibi, arkasına döndü ve başını biraz yukarı kaldırdı. Adliyeden ayrılıyor olmalıydı. Bir süre öylece birbirimize baktık. Ardından, avukat arkasına döndü ve adliye kapısından çıkıp, uzaklaştı. Ben ise ofisime yöneldim.
Cebimden anahtarı çıkardım ve kilitlediğim kapımı açtım. Ofisime girdiğim gibi arkamdan kapıyı kapattım. Ofisime göz gezdirdim.
Duvara dayalı cam vitrinin bir bölümünde hukuk ile ilgili bir sürü kitap ve kahve kupam, diğer bölümünde cübbemi asabileceğim bir askı vardı. Cam vitrinin hemen yanında ahşap bir masa, masanın üzerinde ise tükenmez kalemler, imza pulu, kaşe, masa lambası, birkaç dosya, bilgisayar ve adımın yazılı olduğu isimlik vardı. Masa oldukça düzenliydi. Masamın önünde iki koltuk, koltukların arasında ise sehpa vardı. Masamın arkasındaki sandalyem deri ve yüksek sırtlıydı. Önemli dosyaları koyduğum çelik kasa ise masamın altındaydı.
Kendi odam olmasına rağmen tüm ciddi ve otoriter havayı hissedebiliyordum.
Sırtımdaki cübbeyi çıkardım ve askısına düzgünce astım. Sandalyeme oturdum, sırtımı yasladım, gözlerimi kapattım ve bir süre kendimi dış dünyaya karşı izole etmeye başladım. Bugün zaten yeterince yorucu bir gün olacaktı.
Gözlerimi kapının tıklatılmasıyla açtım.
“Gel!”
Kapı açıldı ve içeriye Victor girdi.
“Hoş geldin, Victor. Bana ne getirdin?”
Victor, kapıyı kapattı. Saçları yine her zamankiler gibi taranmıştı.
“Geceye geçebilir miyiz?”
“Söyle, Victor. Söyle.”
“Teslimat konusu. Eksik yapılmış. Sorumlusu Sasha. Ne yapalım?”
“Cidden soruyor olamazsın.”
“Anladım. Hazır olduğunuzda çıkabiliriz.”
Sandalyemden hızla kalktım ve Victor ile ofisten ayrıldım. Kapıyı kilitledim. Victor, asansörü çağırdı. Kapılar açılınca önce benim geçmem için yol verdi. Asansöre bindim, arkamdan Victor geldi.
Ne demiştim?
Bugün yorucu olacaktı.
…
Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Gece olmuştu artık.
Ellerimi arkamda bağlamış, hemen arkamda dizlerinin üzerinde titreyen adamı görmesem bile hissediyordum. Yapılması gereken teslimatı eksik yapmıştı, yalan söylemişti.
Ve ben yalanı affetmezdim.
Arkamı döndüm ve pencereden uzaklaştım. Eklemlerimi kütlettim. Victor, bunun anlamını biliyordu. Arkasından çıkardığı susturuculu silahı adamın ensesine dayadı.
Adı neydi bunun? Gerçi umurumda değildi.
Ne demişti Victor buna? Sasha mı?
“Lütfen, Hadeon. Bir şans daha.”
Adamın karşısındaki sandalyeye oturdum. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp öne eğildim. Doğrudan Sasha denen herifin gözlerine baktım. Gördüğüm tek şey korku ve yalandı.
“Bir hakim olarak gün içinde insanların