Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Camdan Hayaller
Fan Fiction

Camdan Hayaller

1Beğeni
10Okunma
31 Bölüm
24,037Kelime
2 saatSüre
30.09.2025Tarih
Yine saat gece yarısı olduğu için kimsecikler yoktu ortada. Asansör için köşeye döneceğim sırada duyduğum seslerle korkarak hemen geri çekildim. Duvara yaslandım.

Gece gece 2 erkek görmek korkutmuştu. Ah, oysa hastanedeyim. Neden korkuyorsam? Kendimi toplayıp çıkmak için hamle yaptım. Ancak bu sefer duymuş olduğum kelimelerin beni ilgilendirdiğini anlayarak yeniden duvara yapıştım. Kulaklarımı kabartıp onları dinlemeye başladım.

Nefes nefese bir genç, sırtı bana dönük olan gencin önünde, elleri dizlerinde hem soluklanıyor hem de anlatıyordu.

"Kameralara bakamadık. Bakamayız da. İçerideki güvenlikler sağlamlar. Koca hastanede nasıl arayacağız o kızı? Ben yüzünü de görmedim. Onu bir tek sen gördün."

Sırtı bana dönük olan genç sinirlendi.

"O kızı ne olursa olsun bulmalıyız. O defteri almamız lâzım."

Karşısındaki onu onaylayarak başını salladı. O genç, bir kere daha söze girdi.

"Bulduğunda yaşatma. Defterdekileri okumuş olma ihtimalini göz ardı edip kendimizi riske atamayız."

Korku içerisinde gözlerimi irileştirdim. Boşta olan elimi ağzıma kapattım. Defter... Kız... Bahsettikleri kız bendim! Resmen öldürme emri vermişti bu manyak!

Minho... Ya ona bir şey yapmaya kalkarlarsa? Defter odadaydı. Ya defteri bulurlarsa ve Minho'nun okuduğunu düşünüp onu öldürürlerse?Hayır!

Arkama döndüm ve temkinlice çekilip bir müddet sonra hızla koştum. İlerideki merdivenlere yönelip birer birer çıkmaya başladım.

Bacaklarım şimdiden iflas etmişti. Odanın olduğu kata çıktığımda artık bacaklarımı hissetmiyordum. Sadece burnumdan nefes almak yetmiyor, ağzımdan da nefes alıyordum. Kalbim ağzımda atıyordu.

Az kaldı diye içimden kendimi tembihleyerek yine hızlandım. Odaya âdeta dalarak girince Minho yatağında hızla doğruldu.

Beni, daha doğrusu hâlimi görünce yüzü düştü.

"Jae Hee! Ne oldu?! İyi misin?!"diye sordu. Korkuyla yanına ilerledim.

Yatağın başına gelerek dizlerimi kırdım. Ellerimle yatağın kenarını tutunup düşmemek için destek aldım. Minho endişeyle bana bakmayı sürdürüyor ve benden bir cevap bekliyordu.

Panik yüzünden ağlamaklı çıkan sesimle anlatmaya başladım.

"Minho polisi aramalıyız! Sanırım başımız dertte. Hatta ben! Benim başım dertte. Gitmeliyim buradan!"

"Jae Hee sakin olup neler olduğunu anlatır mısın?"

"Minho defter! Defterde her ne varsa hiç iyi şeyler değil! Beni ve defteri arıyorlar! Aşağıda onları konuşurken duydum. Beni... Defterdekileri okuma ihtimaline karşı öldüreceklerini duydum! Sadece beni hatırlıyorlar. Seni de riske atamam!"

"N-ne diyorsun sen Ja Hee? Dur bekle! Kuzenim polis benim. Onu arıyorum hemen. Hiçbir yere gitmek yok. Seni bırakmam."

Güzel gözleri bu sefer güven vermek istercesine bakıyordu gözlerime. Ayaklarını sarkıtacağını anladığım an ayağa kalktım. Ayaklarını sarkıttı ve terliğine ayaklarını geçirerek leptobunun yanında olan telefonunu eline aldı. Hızla birini aradı. Çok geçmeden çağrısı cevaplandı ve konuşmaya başladı.

"Hyunjin! Acilen hastaneye gelebilir misin? Ama çok acil. Ölüm kalım meselesi. Gelince görüşürüz. Tamam, bekliyorum. Lütfen çabuk ol."

Telefonu kapatıp eski yerine koydu. Yavaş adımlar atarak karşıma geçti.

Gözleri bu sefer âdeta yalvarıyordu.

"Ağlama ne olur? Seni böyle görmek istemiyorum."

Ağlıyor muydum?

Ellerimi yanaklarıma attığımda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Hemen ellerimin tersiyle yanaklarımı, gözlerimi sildim.

Uzun koltuğun karşısındaki orta sehpanın üzerine koyduğum defteri elime aldım. Yeniden Minho'nun karşısına geçtim.

"İçinde bu kadar önemli olan ne var bilmiyorum. Ama cebimden çıkan not şaka değildi. O çocuğa bir şey olmuş mudur Minho? Bana çarptıktan sonra gözlerime yalvarırcasına bakmıştı. O bakışlar... O not... Bunu nasıl şaka zannedebilirim ben? Ya ona bir şey olduysa?"

"Korkma Jae Hee, hiçbir şey olmayacak." dediği anda kapı tıklatıldı. Korkuyla ikimiz de kapıya baktık. Kapının arkasından biri seslendi.

"Müsait misiniz efendim, girebilir miyim?!"

Bu ses aşağıda bana sırtı dönük olan, öldürülmem için emir veren kişinin sesiydi!
...

❄️1.Bölüm:"Kırdın Kırdın"❄️

"Jae Hee,sen beni dinliyor musun?!"

Annemin yükselen sesiyle daldığım derin düşüncelerden sıyrılıp yüzüne baktım.

Ben boş boş yüzüne bakınca sıkıntıyla derin bir iç çekti. Ellerini beline yerleştirdi.

"Ahh,ahh! Aklın bir karış havada yine. Kızım, hazırlan diyorum hazırlan. Az kaldı."

Annem tezgâhın üzerini silmeye başlamışken ben de elimde hazırlamış olduğum kurabiyeleri oturma odasına götürdüm. Donattığımız masanın üzerine bunu da yerleştirdim.

Ardından ellerimi büyük ahşap masanın çevresindeki sandalyelerden birinin üzerine koydum. Gözlerimi yumdum. İçimdeki garip korkunun geçmesini, bir son bulmasını bekledim.

İçim çok sıkılıyordu. Boğuluyordum âdeta. Nefes alamıyormuş gibi hissediyordum.

Sertçe yutkundum.

Boğazımdan zar zor, canımı acıta acıta aşağı doğru yutkunduğum sıvı inerken ben hâlâ aynı vaziyetteydim.

"Jae Hee? Sen iyi misin kızım? Neyin var?"

Annemin sesini duyunca yummuş olduğum gözlerimi açtım. Ellerindeki süslü ve güzel tabaklara hazırlamış olduğu yiyecekleri koymuş ve getiriyordu. Elindeki tabakları masanın üzerine yerleştirip yanıma geldi.

Önüme düşen saçlarımı eliyle topladı ve sağ omzuma attı. Elini sol omzuma atıp yüzüme doğru eğildi.

Ben de doğruldum. Ellerimi sandalyeden çektim. Sandalyeden çektim ama... Ellerimi koyacak bir yer bulamadım.

En son sağ elim titreye titreye kalbime gitti. Elimi bana garip hisleri tattıran kalbimin üzerine bastırdım.

Annem dikkatle ve endişeyle beni izliyordu.

"Anne ben... Ben... "

Annem derin bir nefes verdi. Sanırım meseleyi anlamıştı.

"Bunu seninle konuşmuştuk ama güzelim."

Konuşacaktım ama annem bu sözleriyle beni dinlemek istemediğini, kabullenmem gerektiğini yine âdeta vurgulayınca açmış olduğum ağzımı kapattım.

"Ben biraz hava alıp gelsem iyi olacak. Boğuluyormuş gibi hissediyorum anne. Nefes alamıyorum."

Elimi kalbimden indirdim. Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Annem de arkamdan geldi.

"Tamam, ama geç kalma. Hemen gel. Daha hazırlanacaksın. Üstelik vakit de çok az kaldı. 2 saate kalmadan gelirler. Jae Hee... Bu sefer sorun istemiyoruz."

Son cümleyi uyarıcı bir ses tonuyla dile getirdi. Spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip ona dönüp baktığımda işaret parmağının hâlâ havada olduğunu gördüm.

Onu hafifçe başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım.

Kapıyı açtım. Evden çıkıp kapıyı arkamdan kapattıktan sonra merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Apartmandan çıkıp kendimi dışarı attım.

Dışarı adım atar atmaz havanın temiz ve ferah kokusunu içime çektim.

Defalarca kez bu kokuyu içime çekip geri verdim. Her ne kadar yapmış olursam olayım yine de göğüs kafesimi daraltan o sıkıntı geçmek bilmiyordu.

Apartmanımızın yanında hemen bir kitapçı vardı. Her gün mutlaka oraya girer, kafa dinleyerek kitap okur ya da çalışırdım.

Adımlarımı kitapçıya doğru yönlendirdim. Belki de orada burnuma dolacak olan kitap kokuları beni biraz daha iyi edebilirdi.

Yine de aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Uyuşuk adımlarla ilerlemeye devam edip dalgın dalgın yürüyordum.

Cep telefonuma mesaj geldi. Telefonu koymuş olduğum hırkamın cebinin içindeki titreşimi de hissettim.

Telefonu elime aldım. Gelen mesajı açarak okudum.

~Sonunda beklediğimiz gün geldi. Ne kadar da güzel, değil mi

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play