Nora, bir gece barda içeceğini yudumlarken genç bir adam hayatına dahil olmaya çalışır. Bir yandan bu gizemli adamın bir tehdit mi yoksa yakınlaşma çabasında mı olduğunu anlamaya çalışırken, diğer yandan geçmişten gelen bilmediği sırlar ve belalar başına dert olur.
Yıllar öncesinde kaçtığı karanlık, onu emici bir şekilde içine çeker. Nora'nın her şey için gücü vardır ama esaret karşısında çaresiz kalır.
Nora'nın hikâyesi...
1.
UYARI: Bu kurgu tamamen hayal ürünüdür. İçerisinde; argo, küfür, cinsel ve tetikleyici unsurlar barındırabilir. Lütfen başlamadan önce bunları göz önünde bulundurunuz.
İyi okumalar, hangi tarihte başladınız? 💫
....
Arzu, sahip olunduğunda değil, ulaşamadığında en parlak halini bulur.
-François de La Rochefoucauld.
Buz sesini dinledim. Yavaşça salladığım boş bardaktan geliyordu. Biraz daha içip içmeme konusunda düşünürken iç çekip bardağı masaya bıraktım.
"Baksana, bir tane daha."
Barmen başını salladıktan sonra avuçlarımı yüzüme yaslayıp tezgaha dayandım.
Bugün neden kötü hissettiğimi bilmiyorum, kurduğum basit düzene uzun zamandır alışkındım.
Bir yardım kuruluşunda hayvanlar için çalışıyor, bazen etkinliklere katılarak günü evimde bitiriyordum. Tabii sporu da aksatmıyordum. Belki de regl olacağım için stresliyimdir, kim bilir?
Bar diğer günlere göre daha tenha görünüyordu. Viski dolu bardağı dudaklarıma götürürken, yabancı bir ses durmamı söyledi.
"Ben olsam içmezdim."
Dönüp sesin sahibine bakmak istedim. Birkaç adım uzağımda, geldiğimde de burada olduğunu fark ettiğim yapılı adam söylemişti bunu. Yaklaşık bir saattir yalnızca ikimiz bar tezgahının önünde oturuyorduk.
Başımı hafifçe eğdim, "Nedenmiş?"
Bana dönme zahmetine girmeden kollarını tezgaha yasladı.
"Bardağın rengi değişiyor."
O buz gibi bir İrlanda aksanıyla konuştuktan sonra afallamış hissederek bardağımı kaldırdım.
Kalp atışım nedensizce hızlandı. Vücut ısım yükseliyordu; yine de bunun sadece alkole bağlı olduğunu biliyordum.
Omuz silkip kinayeli bir şekilde konuştum;
"Zehirleniyor muyum yani?"
Bardağı ona doğru salladım.
"Kısmen." dedi tekdüze bir sesle.
Uzun zamandır bir İrlandalıyla konuşmuyordum. Kafa karıştırıcı konuşmasıyla gözlerimi ona diktim. Yüzündeki alaycı gülümsemeyle bana dönüktü.
Dudağının kenarından çenesine uzanan derin ve çarpık yara izini net bir şekilde görebiliyordum. Eski ama kalıcı olmalıydı.
Yüzüme onun gibi alaycı bir gülümseme takındım. Bardağı tezgaha bırakıp kısa bir nefes verdim.
"Beni korkuttuğunu mu sanıyorsun?"
"Henüz değil."
Gözlerini kaçırmıyordu. Bakışlarımı yüz hatlarında gezdirirken devam ettim.
"Ben hep buraya gelirim ama seni ilk kez görüyorum."
Vücudu tamamen bana dönerken üzerindeki kabanı el yordamıyla düzeltti.
"Tesadüf, ben de seni ilk kez görüyorum."
"Tesadüf mü gerçekten?"
"Bilmem."
Mesafemizi korumaya devam ediyorduk.
Bardağımdan bir yudum daha aldım.
"Sence de klişe tavlama numaraları değil mi?"
Geniş omuzlarını dik tuttu. "Seni istediğimi de nereden çıkardın?"
Bunu demesini beklemiyordum. Kaşlarımı kaldırdım, kısa bir süre birbirimize kitlendik. Arka fonda belli belirsiz bir piyano sesi vardı.
Elimi çenemden çekip onun gibi duruşumu dikleştirdim, sanırım sohbetimiz burada sona erecekti. Bardağı tezgaha koydum.
Birden, "İstesen de olmazdı." dedim.
Meydan okumama karşı dudağı kıvrıldı, "Eğer istersem, seni şimdi evime bile götürebilirim."
Gözlerim sinirle büyüdü. Benimle böyle konuşmaya nasıl cüret ederdi? Şaşkınlıkla donakaldıktan sonra çantamdan cüzdanımı alıp hesabımı ödemeye yetecek kadar para çıkarttım. Tezgaha koyup ayaklandım.
Ona tokat atma isteğiyle yaklaştım ama bir şey yapmadım. Yoğun kehribar ve odunsu parfüm kokusu burnuma doldu.
Benimle flört etmeye mi çalışıyor yoksa dalga mı geçiyor anlayamamıştım ama keskin bakışlarına odaklandığımda onun ürkütücü olduğu kesindi.
Biraz daha