Leydi Danelya’yı taşıyan araba, kendisine eşlik edecek kırk kişilik askeri konvoy ve birkaç tüccar eşliğinde, Apetia ülkesinin başkenti Giltera’ya gitmek için yola çıkmak üzereydi. Sabahın oldukça erken saatleriydi.
Henüz on yedi yaşındaki leydi gelecekteki eşine götürülüyordu. Kalenin tüm çalışanları bu gidişi görmek için kalenin avlusunda, pencerelerde veya kapı aralıklarında yerlerini almışlardı. Birçoğu leydilerinin geleceğin kraliçesi olacağını düşünerek gururlanıyorlardı.
Kral Leus başka bir ülkenin kralının kızı yerine Lord Tudalik’in kızını seçmekle, onu onurlandırmıştı kuşkusuz. Belki bunda Lord Tudalik’in sadık bir komutan olmasının yanında kızı Danelya’nın dillere destan güzelliğinin de etkisi vardı. Kim bilebilir?
Sonuçta böyle evlilikler her zaman güçlünün daha güçlü olması ya da zayıfın bir güçlünün desteğini alması için yapılırdı. Aşk veya romantik hikayeler kimin umurundaydı ki?
Danelya, az sonra terk etmek zorunda olduğu kalenin lordu olan babasını soğukça selamlamış, ölmüş olan annesinin yerine geçen üvey annesine sarılmamış, sadece kendisini tek yanağından kibarca öpmesine izin vermiş ve bir leydiye yakışır şekilde soğukkanlı davranıp, arkasına bile bakmadan binmişti arabaya.
Çünkü eğer duygularını açığa çıkaracak olursa, öz babasının suratına tükürmek, o kıskanç üvey annesinin saçlarından tutup, yerlerde sürümek zorunda kalacaktı. Öfkesini ancak soğuk maskesinin arkasına saklayabilmişti ve bu gerçekten hiç kolay olmamıştı genç kız için.
Danelya’nın arabaya binmesine yardım eden iki nedimesi de onun arkasından bindiler arabaya. Zaten konvoyda sadece üç kadın bulunuyordu. Gerisi askerler ve ticaret için başkente giden birkaç tüccardan ibaretti. Hepi topu 50 kişilik bir maiyetti bu. Tabii askerlerin eşliğinde başkente kadar gidebilmek tacirler için de büyük velinimetti. Bu şekilde günler süren yolculuğu güvenli bir şekilde yapabileceklerdi.
Araba kaleden çıkıp, uzaklaşırken Danelya küçük pencerenin perdesini araladı ve kafasını uzatıp geriye nefretle baktı. İçinde öfke, ihanete uğramışlık ve intikam duyguları kol geziyordu. Hayatının tek ve en büyük aşkını kaybettiği topraklardı burası.
Bütün umutlarının, saf duygularının katiliydi bu kale. Sevgili Ridas artık yoktu... Babası olacak adam onu gözünü kırpmadan öldürtmüştü. Danelya kaleye bakarken öfkesinin ve üzüntüsünün kabardığını hissetti...
Sevdiği adam bir daha geri gelmeyecekti. Çünkü Danelya’nın babası tarafından öldürtülmüştü. Tam yirmi dört gün önce pusuya düşürülmüş ve hunharca katledilmişti yakışıklı sevgilisi. Ona nasıl kıymıştı babası? Danelya buna nasıl engel olamamıştı?
Günler ve geceler boyu kendini yiyip bitirmiş, sonunda ne akıtacak gözyaşı ne de hayattan bir beklentisi kalmıştı genç kızın. Defalarca babasını öldürmeyi ve sevgili Ridas’ının intikamını almayı planlamıştı ama nafile. Bunun yerine daha çok kabuğuna çekilmiş, daha çok erimişti.
Şimdi