Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Dönme Dolap
Genel

Dönme Dolap

3Beğeni
5Okunma
2 Bölüm
4,573Kelime
23 dkSüre
01.10.2025Tarih
Hepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti, buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz...

Peki bu zor dönemleri en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mıyım?" diye yalan söyledik mi? Yoksa tüm gücümüzle hayatı gelişine mi yaşadık? Ya da olur olmaz her an yalan söyleme potansiyelimiz var mı?

Ama gariptir ki hiç birimiz yalan söylediğimizi kabul etmeyiz. Başına eklediğimiz "pembe, beyaz" sıfatları bizi masum yapmıyorken hem de...

"Küçücük bir yalan canım, hatta yalan bile diyemeyiz" deyip türlü dolaplar döndürdüğümüzü sanarken ya aslında koca bir dönme dolabın içindeysek..

Bölüm 1

İlkbahar en sevdiğim mevsimdir. Etraftaki bütün ağaçlar çiçeklenmiş oluyor. Yenilenmenin, yeni umutların ve yazın habercisidir ilkbahar, kuşların cıvıltısı, hele o havadaki tatlı esinti bana nasıl da iyi hissettiriyor.
‘Yatakta azıcık daha tembellik yapsam ne olur ki?’ diye düşünürken cama doğru dönüp pencereden gelen o tatlı esintiye karşı gözlerimi kapatıp gülümsedim. Tüm vücuduma yayılan esinti tüylerimi ürpertiyordu.
Gözlerimi kapalı tutarak o anın tadını çıkardım. İçimde bir kıpırtı vardı; sanki doğa uyanırken ben de onunla birlikte yeniden doğuyordum. Kuşların sesi, rüzgarın yapraklarla dansı, uzaktan gelen çocuk kahkahaları… Hepsi bir araya gelip içimde bir melodi oluşturuyordu.
Tabi ki bu düşünceden beni bir kapı sesi anında vazgeçirdi. Deniz Hanım -evimizde yılların çalışanı- kapıyı tıklatıp içeri girdi. Kendisi ellili yaşlarında siyah saçlı ve siyah gözlü orta boylu, zayıf bir kadındı.
“Günaydın Güneş’ciğim, hadi kızım, Ateş Bey kahvaltı masasına oturmak üzere. Bir an önce hazırlan istersen. Sonra sıkıntı yaşıyorsunuz. Malum bekletilmeyi hiç sevmiyor.”
Elini bir anne şefkatiyle omzuma koymuştu. Beni her defasında babamın gazabından kurtarmak için elinden geleni yapıyordu.
Gözlerimi açtım, içimdeki bahar meltemi bir anda yerini hafif bir gerginliğe bıraktı. Deniz Hanım’ın sesi her zaman nazikti ama söyledikleri hep bir uyarı taşırdı. Ateş Bey… Babam. Disiplinin, dakikliğin ve sessiz otoritenin vücut bulmuş hali.
Deniz Hanım bu şekilde gelip beni uyandıran birisi değildi. Yedi ay önce annem vefat etmişti ve o da bu duruma çok üzülmüştü. Annemle çalışan-patron ilişkisinden ziyade arkadaş gibiydiler. Birbirleriyle çok şey paylaştılar. Çoğu zaman beraber oturup çay kahve içtiklerini bile görmüştüm. Annemin hayattaki son zamanlarında ise ona gerçek anlamda dayanak olmuştu. Gücünü iyiden iyiye yitirmiş anneme güç vermeye çalışmıştı. Şimdi ise babamın bana ve kardeşime olan ilgisizliğinden dolayı kendince bir annelik iç güdüsüyle, sanırım bizimle ekstra ilgileniyordu. Belki de bize acıyordu.
“Günaydın Deniz Hanım, Ada uyandı mı? Bugün pedagog randevumuz vardı, geç kalmayalım” dedim biraz uykulu bir ses tonuyla. Bir yandan kalkmış yatağımı düzenlemeye başlamıştım.
“Evet uyandı, ben de şimdi onu diyecektim. Bir derdi vardı sanki. Ablam uyandı mı, uyanınca yanıma gelebilir mi diye sordu bana.” Deniz Hanım benim Ada’nın yanına gitmemi istiyormuş gibi yatağı düzeltme işini benden alarak.
“Tamam, ben bakarım hemen” deyip hemen kapıya yöneldim. Deniz Hanım tam çıkacakken bir an duraksamamı sağladı.
“Ah be kızım, yine hayır diyeceksin biliyorum ama…”
“Ne diyeceğini gayet iyi biliyorum ve evet cevabım yine aynı. Ben psikolojik destek falan istemiyorum” diyerek lafını kestim. Bu konudaki kararım netti. Kısa süreli bir sessizlik oldu, elim kapının kulpundayken bir anda Deniz Hanım’a döndüm.
“İyiyim ben, yani ne kadar iyi olunursa o kadar iyiyim. Ada daha sekiz yaşında bir çocuk ve
📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play