Kitaplar Özellikler İletişim İndir
DORU TAYLARIN ALACASI
Genel

DORU TAYLARIN ALACASI

19Beğeni
116Okunma
3 Bölüm
8,319Kelime
42 dkSüre
29.12.2025Tarih
“Biri çocukluğunun sarsılmaz dağıydı, diğeri kalbinin ilk yankısı.”
Onlar Üç Kişiydi. Torosların sert rüzgarlarıyla, dağların kucağında büyüyen üç can. Erkeç, Yankısız ve Alaca
Küçükken diz dize verip dağları aşan bu üç yürek, büyümenin bedelini kalplerine düşen aşkla ödeyeceklerini bilmiyorlardı.
Alaca, çocukluğunu adadığı Erkeç’in gölgesinden çıkıp, kalbinin asıl yankısını bulduğunda, kadim dostlukların yerini karanlık bir rekabete bıraktı.
Ancak gidenlerin dönmediği, beklenenlerin gelmediği o iki uzun yaz, her şeyi değiştirdi. Büyük bir felaket ve bu felaketin ortasında, aşkı için her şeyi göze alan bir adamın ürpertici fedakarlığı.
“Biz Üç Kişiydik. Battal, Yusuf ve Ben Feride”

“Doru Tayların Alacası” Masalsı bir anlatımda sizlerle. Buyurunuz.
BEGÜL AYBAR ÜNAL.

Biz Üç Kişiydik

Deli Ferik.

2018 Ocak 14 / Toroslular Köyü.

Son zamanlarda kafası kurtlu bir kadınım ben. Hani bazılarının rahatı batar da oturduğu yerde duramaz, kıpır kıpır eder ya. “Kurtlu musun yerinde duramıyorsun” derler. Ha işte benimkiler malum yerimde değil, tam burada, kafamın içindeler. O yüzden dar geliyor her mekân bana.

Şu tas kafamın içindekiler neye benziyorsa, sabahtan akşama, akşamdan şafağa kadar vıcır vıcır kaynaşıp duruyorlar. Birbirlerini kemirip, birbirlerini yiyorlar. Hiç susmuyorlar. Hiç durmuyorlar.

Bir köşeye çekilip “İki dakika dölek duralım da şu kadın azıcık nefes alsın, kendini bilsin” demiyorlar.

“Yastığa başını koyunca uykusuna şöyle ağız tadıyla kansın,” da demezler.

Halime dışarıdan bakanlar, içimde cirit atanlardan habersiz ağız birliği etmişçesine, "Koca kadın oldun artık, kendine gel,” dedikçe bunlar daha çok kuduruyor.

Beynimin içi iç savaş halinde; onlar susmadan, onlar durulmadan ben kendime nerede geleyim de bulayım? Ancak onlar susmalı ve durmalı.

Hoş, içerimdekiler sussa, dışarıdaki kurtluların şerrinden kim koruyacak beni?

“Hele beş dakika şu sobanın dibindeki mindere uzanayım da kafamın içindekiler biraz durulsun,” dediydim. İçine sıçtılar gâvurun amından çıkanlar!

Tövbe! Aman tövbe, ağzımdan çıkanlara tövbe... Affet Allah’ım! Affet kurban olduğum.

Küfür yok, tamam! Ne dediydi bizim tıfıl hocanın yeni yetme hanımı? “Ablam, kendine küfür etme. Al şunu çek.”

“Lâ ilâhe illâllah!... Lâ ilâhe illâllah.”

Ne yapayım ama! Küfür etmeyeyim de nasıl zapt edeyim kendimi? Edemiyorum artık. Ben kendimi zapt edemiyorum. Aklımı kaçırıyorum, kafayı yiyorum; farkındayım.

Eskiden böyle değildim ben. Ağzımdan ne küfür dökülürdü ne de birini incitecek tek bir söz. Bolca şakalaşırdım. Ben gülerdim, karşımda kim varsa kahkahaya boğulurdu. Ağzımdan dökülen sözler kime ulaşırsa ulaşsın, değdiği yeri ipeğe çevirirdi.

Ben eskiden pek hanımdım. Hanımeliydim. Maraldım, bülbüldüm, yeni doğmuş seken oğlaklar gibiydim.

Toroslara kanat çırpan taze alacaydım. Ekmek arası helvaydım ben. Arı kovanlarının dibindeki şıraydım. Parmağıyla sıyırıp diliyle yalayanın ağzında ömürlük tattım. Şekerdim ben. Şekerliktim.

Ben var ya ben. Doru Tayların Tek Alacasıydım. Öyle sevilirdim.

Ben hep güzel bir şeydim de. Sonra ne oldu?

Ne olacak? Suya düştüm, eridim. Su nerede? İnek içti. İnek nerede?

Cehennemin köküne kaçtı!

Dur kız, o öyle değildi. Nereye kaçtıydı inek?

Dedenin daşağına! Ne bileyim ben nereye kaçtıydı sığır oğlu sığır! Yumrukla insin aşağıya!

Tövbe Yâ Rabbim! Tövbe Yâ Rabbim...

“Lâ ilâhe illâllah... Lâ ilâhe illâllah.”

Allah’ım sen aklıma mukayyet ol. Şahidimsin, kendimi zapt edemiyorum. Ben âciz kulunum; seninle dalga geçmek değil niyetim, tövbe haşa!

Delinin kulağına “Allah” dersen, zıplayarak adını zikredermiş ya; bendeki o hesap.

Affet! Sen affedicisin, affı seversin; beni ve bütün günahlarımı affet.

Al işte yine kudurdular benim kurtçuklar. Ben neyi anlatıyordum onlar ne tarafta vıcırdamaya başladılar. Sabah ki başıma gelenleri anlatacaktım ben.

***

İşte sabah ezanından sonra “Allah kabul etsin” namazımı kılıp duamı ettim.

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play