Ateeeş! Pabucu yarım. Çık dışarıya oynayalım. Ateeeş!Pabucu yarım. Çık dışarıya oynayalım." Bir kız çocuğunun sesi ıssız parkta yankılanıyordu. Üsteğmen Ateş Sobe kulaklarına dolup çınlamalar yaratan bu sesin kaynağını aramaya başladı. Etraf tamamen ıssızdı. Kırmızı kaydırak ,paslanmış tahtrevalli ve iki salıncak tamamen boştu. Etraftaki ağaçlarda yaprak kımıldamazken salıncaklardan mor renkli olan ileri geri sallanıyordu.
Ateş oradan oraya koşuyor, gözleriyle etrafı tarayarak sesin kaynağını arıyordu. Kısa bir sessizliğin ardından aynı sesten başka bir cümle duyuldu. Ses eski parkın demirlerine, oyuncaklara çarpıyor; yankılanıyordu. "Tik-tak-tik-tak-tik-tak! Vakit doldu. Oyun başladı . Ebe olarak sen seçildin. Hadi, bul beni minik Sobe."
Üsteğmen hızını artırdı. Parkın içinde deli gibi koşuyordu. Parkın dışına çıkmak için bir hareket yapacak olsa sanki anlaşılmaz bir güç onu kolundan tutup buraya hapsediyordu.
"Sağım solum sobe! Saklanmayan ebe. Ebe sensin, Sobe. Ebe sobeee! Ebe Sobeee! Ne oldu sobe ablanı bulmayacak mısın?"
Hala etrafı gözleri bir kez daha mor salıncağı buldu. Çok daha hızlı sallanıyor, zincirlerinden kopmak ister gibi bir hızda ileri geri gidiyordu. Ateş adımlarını oraya yönlendirdi. Salıncağın yanına ulaştığında salıncak durdu.
Ateş'in gözleri salıncağın üzerinde oyalanmadan parkın sonundaki yolu buldu. Kenarları yemyeşil ağaçlarla çevrili yolun sonu görünmüyor sanki ufukta kayboluyordu. Güneş parlak soğuk bir ışık yayarken yolun ortasında elleri pileli eteğini kavramış pembe elbiseli bir kız çocuğu duruyordu.
"Abla!"
Ateş'in dudaklarından bir fısıltıdan farksız dökülen kelimeyle çocuğun ela gözleri onu buldu.
"Neden beni bulmadın Ateş ? Üşüyorum ben. Sen benim kışımın ateşi olacaktın . Neden olmadın? Üşüyorum Ateş . Ablan üşüyor. Duydun mu beni Üsteğmen Ateş Sobe? Senin ablan senin yüzünden üşüyor. Sen onu bulamadığın için."
Küçük kız bunları söyleyip arkasını döndü. Uzun yolda arkasını dönmeden yürümeye başladı. Attığı her adımda vücudu büyüyordu. Pembe pileli elbisesinin yerini siyah uzun bir elbise aldı.
Az önceki kız çocuğu bir kadın suretine büründü . Kısa ,bukleli ,kumral saçların yerini uzunları aldı. Kısa tombul vücut uzun ve kıvrımlı bir hale geldi. En son kurdeleli ayakkabıların yerini topuklular aldı. Topuklu ayakkabıların sesi boşlukta yankılanıp kaybolurken Ateş tekrar koşmaya başladı. Bir yandan da yalvarıyordu.
" Abla ... Abla ,lütfen gitme ! Bulamıyorum ben seni. Lütfen gitme!"
Bağırmak istiyordu ama sesini bir türlü bulamıyordu. Parktan çıkacağı sırada yine o bilinmez güç kolunu kavradı. Bir adım ileri gitmesine izin vermiyordu. O bir adım attıkça sanki park onu içine biraz daha hapsediyordu.
Son bir güçle ileri atıldığında kolundaki el onu yere fırlattı. Ayağa kalkamayan Ateş yorgun gözlerle giden kadını seyretti. Kadının saçlarınsan bir kaç kar tenesi uçup birden beliren gece karanlığında kayboldu. Topuk sesleri arasında sesinin duyurmak için tekrar bağırmayı denedi.