Güneşin ilk ışıkları, Reyhan'ın odasındaki ince perdelerin arasından sızarak yatağının üzerine serpiştiriyordu. 23 yaşındaki sarışın kız, kahverengi gözlerini ovuşturarak doğruldu. Saçları hafif dağınık, yastığın izi yanağında belli belirsiz bir iz bırakmıştı. Saat 07:15'i gösteriyordu; her zamanki gibi, biraz geç kalmış hissediyordu kendini. Ama telaş etmedi. Bugün de sıradan bir pazartesiydi.
Koridordan gelen tıkırtılarla birlikte, mutfaktan tanıdık bir ses yükseldi. Annesi Ayşe, her sabah olduğu gibi, kahvaltı masasını hazırlıyordu. Reyhan yataktan kalktı, üstüne eski bir tişört ve kot pantolon geçirdi. Aynaya hızlıca bir bakış attı – kahverengi gözleri parlak, sarı saçları omuzlarına dökülüyordu. "Bugün de güzelim," diye mırıldandı kendi kendine, gülümseyerek.
Mutfakta, masanın üstü her zamanki gibi özenle donatılmıştı: Taze demlenmiş çay, peynir dilimleri, zeytinler, domatesler ve bir dilim ev yapımı kek. Annesi, tezgahın başında yumurtaları çırpıyordu. "Günaydın canım," dedi Ayşe, dönüp kızına bakarak. "Hadi, kahvaltını yap da okula geç kalma. Bugün dersin var mı erken?"
Reyhan masaya oturdu, bir lokma ekmek aldı. "Evet anne, ilk ders 08:30'da. Ama sakin ol, yetişirim." Kahvaltı sohbeti her zamanki gibi akıp gitti: Annesinin komşu teyzelerin dedikoduları, Reyhan'ın hafta sonu planları. Çayını yudumlarken, pencereden dışarıdaki hareketli sokağa baktı. Hayat, o kadar sıradandı ki, neredeyse sıkıcıydı. Ama Reyhan bundan memnundu; sakinlik, onun en sevdiği şeydi.
Kahvaltısını bitirip çantasını sırtına vurdu, annesine bir öpücük kondurdu. "Akşama görüşürüz!" diye seslendi kapıdan çıkarken. Ayşe arkasından gülümsedi. "Dikkat et kendine, yolun açık olsun!"
Okula yürüyerek gidiyordu Reyhan; evleri kampüse sadece on dakika uzaktı. Yolda, kulaklıklarını taktı ve favori playlist'ini açtı – hafif bir indie müzik, adımlarını hızlandırıyordu. Kampüs kapısına vardığında, saat 08:20'ydi. Arkadaşları onu bekliyordu her zamanki buluşma noktasında: Küçük bir kahve standının yanı başında.
" Reyhan! Nihayet geldin, tembel!" diye bağırdı en yakın arkadaşı Elif, kollarını açarak sarıldı. Yanlarında Deniz ve Mert de vardı; grup, kahvelerini yudumlarken günün planlarını konuşmaya başladı. "Bugün edebiyat dersi var, hoca yine şiir analizi yapacak. Senin turn," dedi Mert, gülerek. Reyhan kahkaha attı. "Tamam, ben hallederim. Ama siz de notlarınızı paylaşın ha?"
Gün, beklediğim gibi geçti. Dersler arasında kantinde mola verdiler, saçma sapan esprilerle kahkahalara boğuldular. Elif'in yeni saç rengi hakkında saatlerce dedikodu yaptılar, Deniz'in flört maceralarını tiye aldılar. Saat 18:00 olduğunda, zil çaldı ve kampüsten çıkma vakti gelmişti. Reyhan, çantasını omzuna attı, arkadaşlarına veda etti. "Yarın görüşürüz, hadi öpücükler!"
Eve doğru yürümeye başladı. Sokak lambaları yeni yanmıştı; akşam trafiği hafifçe yoğundu. Telefonuna bakarken, kulaklıklarından müzik çalıyordu. Saat tam 18:19'u gösterdiğinde, her şey bir anda değişti. Farların kör edici ışığı, bir korna sesi... Sonra, sert bir darbe. Vücudu havaya kalktı, asfaltla buluştu.