Ressam Mira Rengin Liva, babasının ölümünün ardından, kendisine kalan tek mirasla, bir kâbusla yüzleşir: Haliç kıyısındaki eski bir yalı ve Atlas Karan Akıncı'ya olan ödenemez bir borç. Atlas, soğuk ve acımasız dünyasıyla, babasının bıraktığı bu hesabı kapatmaya kararlıdır. Ancak Mira, borcu ödemek için gittiğinde, yalıda gizlenmiş sırlarla dolu bir odayla karşılaşır ve babasının yıllardır Atlas'ın portrelerini çizdiğini keşfeder. Bu, yalnızca bir borç senedi değil, iki aile arasında yatan tehlikeli bir geçmişin kapısıdır.
​Mira, kısa süre sonra bu borcun sadece bir yalandan ibaret olduğunu anlar. Babasının ardında bıraktığı asıl miras, "Yedi Başlı Canavar" adını verdikleri suç imparatorluğunun kalbidir. Ve babasının son vasiyeti, o gücün anahtarının Atlas'ta değil, bizzat kendisinde olduğunu gösterir.
​Hayatı boyunca masumiyetin ve sanatın peşinden giden Mira, şimdi kendini Atlas gibi karanlık bir adamla bir kovalamacanın içinde bulur. Her şeyin ötesinde bir mirası, babasının intikamını ve kendi kaderini keşfetmek zorundadır.
1.Bölüm:Gölgenin Doğuşu
İstanbul, asırlık sırlarını fısıldayan rüzgarıyla, her gece farklı bir melankoliye bürünüyordu. Özellikle Mira’nın oturduğu Cihangir’deki o küçük, çatı katı stüdyo dairede, şehrin gürültüsü bile tuvale yansıyan renklerin sessizliğine karışıyordu. Pencerelerden giren ay ışığı, şövalenin üzerindeki yarım kalmış tuvalin üzerine düşerken, Mira’nın ince parmakları boya lekeleriyle süslüydü. Saatler gece yarısını çoktan geçmişti ama o, sanatın derinliklerinde kaybolmuştu. Gözleri, koyu kestane saçlarının arasına dökülen ışıkla parlıyor, fırçasının her darbesiyle sanki ruhunun en gizli köşelerini dışarı çıkarıyordu. Resmettiği manzara, her zaman gördüğü Haliç manzarasıydı; ancak bu gece, gökyüzü daha kasvetli, deniz daha fırtınalı görünüyordu. Tıpkı ruhundaki fırtına gibi.​Birkaç ay önce babasını kaybetmişti. Savaş muhabiri olan babası, uzak bir coğrafyada, çatışmaların ortasında hayatını yitirmişti. Geriye Mira’ya kalan ise, bir sandık dolusu anı ve Cihangir’deki bu dairenin tapusu olmuştu. Babası, her zaman ketum, sırlarla dolu bir adam olmuştu. Mira, onun hayatının her köşesini bildiğini sanırken, gerçekler bir karabasan gibi çökmüştü üzerine.​O gece, kapı çaldığında, Mira irkildi. Gecenin bu vaktinde kim olabilirdi ki? Fırçasını kenara bırakıp, üzerindeki boyalı tişörtüyle kapıya yöneldi. Karşısında, simsiyah takım elbiseli, yüzlerinde hiçbir duygu belirtisi olmayan iki adam duruyordu. Arkalarında ise, Mira’nın daha önce hiç görmediği, uzun boylu, keskin yüz hatlarına sahip, kararlı bakışlı bir adam vardı. Gözleri, zifiri karanlık gibiydi ve Mira’nın içine ürperti saldı.​"Mira Rengin Liva?" diye sordu arkadaki adam, sesi buz gibiydi.​Mira başını salladı, boğazı kurumuştu. "Benim. Ne istiyorsunuz?"​"Biz Akıncılar'danız," dedi adam, bir kartvizit uzatırken. "Babanız, bize yüklü bir borç bırakmış."​Mira'nın dünyası başına yıkıldı. Akıncılar mı? Bu isim ona yabancı değildi. Şehrin en acımasız mafya ailelerinden biri oldukları, kulaktan kulağa fısıldanan bir efsaneydi. Babasının ne işi olabilirdi ki onlarla? Ve ne borcundan bahsediyorlardı?​"Anlamıyorum," dedi Mira, sesi titreyerek. "Babamın böyle şeylerle işi olmazdı. Ve size ne borcu olabilir ki?"​Adamın dudaklarının kenarında acımasız bir tebessüm belirdi. "Babanız, uzun zaman önce bizimle çalışıyordu, Mira Hanım. Bir işin peşindeydi. Bir yalı... Haliç'in en güzel yalısıydı o. Ve o yalı, yıllar önce babanız tarafından elimizden alındı. Borcu da o yalı. Şimdi o yalıyı geri alacağız."​Mira şaşkınlıkla donakaldı. Yalı mı? Babasının ona miras olarak bıraktığı tek şey, harap durumda olan, ama Haliç'in kıyısında tüm ihtişamıyla duran o tarihi yalıydı. Yıllarca babasının neden o yalıyı bu kadar önemsediğini merak etmişti. Şimdi anlıyordu.​"Yalı benim," dedi Mira, sesi beklenmedik bir şekilde kararlı çıktı. "Tapusu benim üzerime."​"Tapu önemli değil," dedi adam,Mira'nın gözlerinin içine bakarak. "O yalı, Akıncılar'a ait. Ve şimdi biz onu geri alacağız. Siz de buna karşı çıkamayacaksınız. Ya borcu ödersiniz, ya da yalıyı bize bırakırsınız."​Mira'nın beyni zonkluyordu.