Sigarasını dudaklarından çekip, dumanını buz gibi havayı içeri dolduran açık camdan dışarı üfledi. Dışarısı tam olarak bir dereceydi. Kar kalınlığı civar köylerde kaç santime ulaşmıştı onu bile takip edemiyordu. Çünkü ilçede bile çok fazlaydı. Belediye elinden geleni yapıyordu ama ancak ana caddeleri ve yolları temizleyebiliyorlardı. Akşam eve sorunsuzca gidebilmeyi ummaktan başka çaresi yoktu. Allah'tan adliyenin etrafındaki yol özellikle iyi temizleniyordu. Evi de çok uzak değildi. Arabayla beş altı dakikada varıyordu evine. Gerçi zaten ilçenin bir ucundan diğer ucuna on dakikada falan gidiliyordu.
Ahu, Tatvan'a savcı olarak atanalı önümüzdeki yaz üç sene olacaktı. Savcılık sınavında iyi bir puan yapıp mülakatları da şu kaos dolu ortamda torpilsiz geçmeyi başardığında, staj için ilk atandığı yer Erzurum olmuştu. Bir yılını Erzurum'da geçirdikten sonra bir yıl da atama öncesi eğitim için Ankara'da kalmıştı. Ankara'dan sonra da bahtına Bitlis'in Tatvan ilçesi düşmüştü. Dedesinin ve babasının bin bir torpil ısrarlarına karşın bugün bileğinin hakkıyla buraya gelmişti. Hem de şu siyasi düzende mülakatları aşamayacağına o kadar eminken, birden Allah onun elinden tutmuş, resmen çocukluk ve gençlik hayali olan şeyi ona yaşatmıştı. Aslında artık daha normal bir yerlere, daha doğrusu daha sıcak bir yerlere gitse hoş olurdu ama bir şekilde buraya alışmıştı. Üstelik buradaki kadro zayıflığı nedeniyle bu genç yaşında beklediğinden çok daha ciddi davalara bakabiliyordu. Buradaki başsavcıyı da seviyordu. Üstelik hakimlerin çoğu da kadındı. Doğu'da kadın sözünün geçtiği bir adliyede olmak, genel olarak yerel halkın ona ve meslektaşlarına saygı duyması egosunu ayrı bir tatmin ediyordu. Ayrıca içten içe bu insanları seviyordu da artık. Her ne kadar bugüne kadar yaşadığı hayatta tanıdığı insanlardan taban tabana zıt bir sosyolojik yapının içinde olsa da, Ahu'nun uyum sağlayamayacağı hiçbir şey yoktu. Ara ara Etiler'deki kafeleri ve Bebek Sahili'ni aşeriyor olsa da, Van Gölü kıyısı da kör topal işini görüyordu.
Tek sorunu buradaki ilişki süreçleriydi. Burada düzgün erkek yoktu. Düzgün erkek olmadığı için bir ilişkisi de olamıyordu. İşin kötüsü mezun olduğundan beridir oradan oraya sürüklendiği için elle tutulur bir ilişki sahibi olamama konusu başına bela olmuştu. Süre uzadıkça ilişki sahibi olmak da zorlaşıyordu.
Yerel halk maalesef çoğunlukla bir seçenek bile değildi Ahu için. Buradaki erkekler gün yüzü görmemiş maymunlar gibiydiler adeta. Eski Ahu'ya göre buraya geldiğinden beridir neredeyse dış görünüşü tamamen değişmiş olsa da, hala ama hala, halk ona alışamamıştı.
Ahu oldum olası güzeldi. Hem de çok güzeldi. Annesinin dillere destan bütüncül güzelliğini, babasının estetik güzelliği ile harmanlayarak kendine almıştı adeta. O yüzden çocukluğundan beridir onu tanıyan herkesin kolayca gözdesi olmuştu bu konuda. Hatta erkekler onun güzelliğinden o kadar çekinirlerdi ki