Doğrular ve yanlışlar...
Hayatın size sunduğu iki seçenekti bunlar. Ya herkesi memnun eden bir doğru ya da kimsenin sevmediği bir yanlış olmak zorundaydı insanoğlu. Hayata gözlerinizi açtığınız an kartlar herkese eşit dağıtılırdı, eli iyi olan tüm dünyaya hükümdar oluverirken kötü, güçsüz olan ise bir piyon kadar önem arz etmezdi. Ben hangi taraftaydım peki? Geçmişinin kötüye ittiği bataklıkta içimde ki son iyilik kırıntısını yaşatmaya çalışan biriydim. Hangi taraf bana aitti? Benim bir tarafım yoktu. Kendi doğrularına sığınan bir kadın olmaya itilmiştim. Önümde ki dosyaya bakarken en altta ki dosya dikkatimi çekti. Diğerlerine göre daha kalın bir dosyaydı. İlk sayfa da kişiyle alakalı bilgiler yer alıyordu. Yaman Tunalı. Dilden dile dolaşan dava buydu demek. Daha stajyer bir öğrenciyken bile hocalarımdan duyduğum bir davaydı. Herkesin almak istemediği alanların da devam etmediği bir davaydı. Neydi onu bu kadar iten? Dosyanın kalın kapağını açarken, bir yandan içinden geçiyordum:
"Bu adamı neden kimse istemedi? Neden o kadar karanlık ve sessiz?"