GİRİŞ
YAZAR'DAN
İnci’nin hayatına bakıldığında, en çok göze çarpan şey acıydı. Çocuk yaşta tattığı kayıplar, onu kendi yaşıtlarından farklı bir noktaya sürüklemişti. O, oyun oynaması, gülmesi, çocukluğun hafifliğini yaşaması gereken zamanlarda, hayatın ağır yükleriyle tanışmıştı.
Acının şekillendirdiği bir çocuktu İnci. Yıllar geçtikçe bu acılar, onun yüreğinde sessiz bir iz bırakmakla kalmadı, aynı zamanda kişiliğini de oluşturdu. Çevresindekiler, onun gözlerindeki o derin karanlığı görür, fakat tam olarak anlayamazdı. Çünkü kimse onun kadar kaybetmemiş, kimse onun kadar yara almamıştı.
Herkes o gözlerde sadece acıyı görüyordu.
Ama İnci, sadece yaralarıyla anılacak biri değildi. Acılarının içinde, yavaş yavaş ortaya çıkmakta olan bir güç vardı. O güç, onu ayakta tutan, tökezlese bile yeniden kalkmasını sağlayan şeydi. İnsanların çoğu yaşadıkları zorluklarlar sonrasında ayakta duramazdı. İnci ise o zorluklardan yeni bir benlik çıkarmayı başarmıştı. Bir noktadan sonra acıları ona zarar vermekten çok,güç vermişti. Onu adeta bir bıçak gibi keskin bir hale getirmişti.
İşte tam da bu noktada, hayalleri onun gideceği yer oldu. Çocukluğunda eksik kalanların telafisini hayallerinde aradı. Geleceğe dair kurduğu umut dolu planlar, onu ayakta tutan yeni bir dayanak haline geldi. Çalışarak, direnerek, kendisini daha iyi bir hayatın içerisnde göreceğine inanıyordu. O inanç, günlerini şekillendirdi, gecelerini aydınlattı. Herkes ona bakıp sıradan bir genç kız görürken, İnci içinde bir ateş taşıyordu. O ateş aslında onu güçlü kılarken kendisini bir yandan yavaş yavaş yok etmeye başlamıştı.
Hayat, her zaman hayallerin parlaklığı ile yol almaya izin vermezdi. İnci de, farkında olmadan, kendi yolundan saptı. Başlangıçta küçük görünen tercihler, zamanla büyük bir yön değişikliğine dönüştü. Onu güçlü yapan acıların yanında, içinde sessizce büyüyen öfke ve kırgınlık da vardı. Bu duygular, bir noktadan sonra onu fark ettirmeden yanlış bir rotaya sürükledi. Acısını o kadar derine gömmüştü ki o bile çektiği acıları unutmuştu. Birgün tüm kırgınlığının öfkeyle gün yüzüne çıkacağının farkında değildi.
İnci, hayallerinin peşinden koşarken, aslında hayallerin kendisini nasıl değiştirdiğini göremedi. Kendisine bir gelecek kurmaya çalışırken, içindeki karanlığın ağırlaşmaya başladığını fark etmedi. İnsanların ona sunduğu elleri geri çevirdi, çünkü yalnız başına daha güçlü olacağına inandı. Ancak yalnızlık insanı vicdansız hala getiren en büyük etkendi. İnci de vicdansızlığın vücut bulmuş haline dönüşmüştü.
Dışarıdan bakıldığında, İnci dik duran, dimdik yürüyen bir genç kızdı. Gözlerinde hâlâ o alışılmış sertlik, dudaklarında hâlâ kararlı bir ifade vardı. Ama derinlerde, yavaşça değişiyordu. Farkında olmadan seçtiği yol, onu bambaşka bir sona götürüyordu. O, hâlâ ışığa koştuğunu sanıyordu; ama adımları, ondan habersiz karanlığa doğru adım atmaya başlamıştı bile.
İnci’nin hikâyesi, sadece bir kızın hayallerinin peşinden koşması değildi. Aynı