Mehri Bundan tam 6 yıl önce hayatıma girmişti. Okulda tanışmış, arkadaş olmuştuk. Bu arkadaşlık zamanla ev arkadaşlığına, sonra da kardeşliğe dönmüştü. Birbirimize tamamen zıt ailelerin kızlarıydık ikimiz de, ama birbirimize çok benzerdik. Ben İstanbul’da doğmuş, büyümüş, okul için İzmir’e gelmiştim. O Mardin’de büyümüş, okumak için buraya gelmişti. Oldukça büyük bir ailenin kızıydı Mehri. Arada ailesi buraya gelirdi. Görürdüm, annesi bize yemekler yapar, parmaklarımızla yerdik. Öyle böyle derken can ciğer olmuştuk.
Bugünse onunla birlikte, Mardin’e gidiyordum, abisinin düğünü için. Henüz o şehirde hayran hayran gezerken âşık olacağımı ve bu aşkın beni bir yerden çok başka bir yere savuracağını farkında değildim. Ben kim miyim? Ben Mahi Karaboğa. Gönlümü Cihan Selimoğlu’na kaptıracağından habersiz, ayak basmıştım Mardin topraklarına. Ona yâr olmayı beklerken, abisine yâr olacağımı bilmeden…
Havalimanında bizi Mehri’nin abisi karşılamıştı. “Hoş geldiniz cimcimeler,” diyerek. “Abi, ya birimiz 25, birimiz 26 yaşında, hâlâ cimcime diyorsun,” diyen kardeşine, “Benim gözümde ikiniz de küçüksünüz,” demişti seyithan abi. “Kurban olduğum, evlendiğin kız benden iki yaş küçük,” diyen Mehri’ye, “Onu karıştırma sen,” deyip tek hareketiyle valizleri almıştı elimizden. Eve doğru yola çıkmıştık.
yaşadıkları yer olan Midyat’a girdiğimizde hayranlıktan ağzımı kapatamamıştım bir türlü, öyle güzeldi ki her şey! “Yarın hemen gezmeye çıkarıyorsun beni,” demiştim Mehri’ye. Ama Seyithan Abi araya girmiş, “Düğün bitsin, öyle gezdiririm ben sizi,” demişti. “Sana ne oluyor