2Beğeni
14Okunma
3
Bölüm
4,982Kelime
25 dkSüre
24.09.2025Tarih
Bir lojmanın dar sokaklarında başlayan çocukluk dostluğu…
Aynı sofrayı paylaşan asker ailelerin evlatları: Azil Karayer ve Gülşah Duraner.
Azil; gözü kara, acıyı tanımayan, korkusuz bir çocuktu.
Gülşah; asi, kural tanımayan, dik başlı bir kız…
Çocuklukları atışmalarla, kahkahalarla, dostlukla geçti.
Ama bir gece, ailelerini paramparça eden ihanetle her şey değişti.
Azil’in babasının, Gülşah’ın annesiyle yasak ilişkisi…
Ve ardından gelen kanlı bir hesaplaşma…
O gece Azil’in annesiyle kardeşi, babasının bıçağında can verdi.
Azil’in yüzünde iz bırakan yanık, kalbinde hiç sönmeyen nefret oldu.
Artık o sadece **“İzmarit”**ti.
Yıllar sonra…
Azil, Bordo Bereli olarak Kara Kuvvetleri’nin en gözü kara askeri…
Gülşah ise kaderin ironisiyle, isyanını yöneticiliğe dönüştürmüş, Şırnak’a vali olarak atanmış güçlü bir kadın.
Ama geçmiş onları rahat bırakmadı.
Azil, ailesini enkaza çeviren sırların yükünü hâlâ taşırken;
Gülşah, babasının şiddetinden, annesinin kaçışından kalan yaralarını gizlemeye çalışıyordu.
Şimdi yolları yeniden kesişti.
Bir yanda çocukluk arkadaşı, artık nefretle bakan bir asker…
Bir yanda ona takıntılı bir aşk besleyen tehlikeli terör lideri…
Ve ortada cehenneme dönmüş bir şehir…
Geçmişin enkazında, aşk mı galip gelecek, nefret mi?
“İzmarit: Enkaz Âdesi” – İhanetin küllerinden doğan bir intikam ve aşk hikâyesi…
acı gerçekler
Bölüm...,Lojmanların sabahları hep birbirine benzerdi. Çocukların bağrış çağrış sesleri, sabah içtimasına yetişmeye çalışan askerlerin ayak sesleri, mutfaktan yayılan taze demlenmiş çayın buğusu… Kış aylarında soba dumanı, yazınsa kavurucu güneşin altındaki serin taş duvarların kokusu…
Azil Karayer, daha on yaşındaydı. Çelimsiz sayılırdı ama gözlerindeki parıltı yaşıtlarından farklıydı. Korkusuzdu, öyle ki dizini kanatsa bile yüzünü buruşturmaz, gülüp geçerdi. Çevresindeki çocukların çoğu onun bu gözü karalığına hayrandı. Ama bir kişi vardı ki, Azil’in tüm o korkusuzluğunu sınar, sabrını taşırırdı: Gülşah Duraner.
Gülşah, Azil’in yaşıtıydı. Asi bir kızdı; öğretmenin sözünü dinlemez, babasının kızgın bakışlarına meydan okur, annesinin uyarılarını kulak ardı ederdi. Onu diğerlerinden ayıran şey, kurallara boyun eğmemesiydi. Çoğu çocuk, asker babalarının disiplininden çekinir, annelerinin otoritesinden korkardı. Ama Gülşah? O, hiç kimseyi umursamazdı. Azil’in deyimiyle, “deli fişeğin tekiydi.”
Mahallede herkes onların çekişmesine alışmıştı. Bir gün Gülşah, Azil’in topunu alır kaçardı; ertesi gün Azil, intikamını almak için Gülşah’ın örgülü saçlarına taş bağlayıp saklardı. Ama işin garibi, kavga ettikleri kadar yan yana da gezerlerdi. Çünkü ne kadar atışsalar da aynı sofrada yemek yemiş iki ailenin çocuklarıydılar. Babaları cephede omuz omuza savaşan, anneleri aynı mutfakta ekmeği bölüşen insanlardı.
O gün de sıradan başlamıştı. Çocuklar lojmanın bahçesinde koşturuyor, kadınlar pencerelerden birbirine sesleniyor, askerler tertip için hazırlanıyordu. Azil’in babası Binbaşı Selman Karayer ile Gülşah’ın babası Yüzbaşı Halil Duraner, yıllardır aynı cephede ter dökmüş dostlardı. Birbirlerine sadece silah arkadaşı değil, aileden öte kardeş derlerdi.
İşte tam da bu yüzden, yaşanacak felaketi kimse hayal bile edemezdi.
---
Öğleden sonra, hava ağırlaşmaya başlamıştı. Bahçedeki çocukların kahkahaları yerini hafif bir huzursuzluğa bıraktı. Gülşah, her zamanki gibi Azil’i kızdırıyordu.
— “Sen korkaksın!” diye bağırdı kız, kollarını beline koyarak.— “Ben mi? Sen daha karanlıkta odadan çıkamıyorsun!” diye karşılık verdi Azil.
Tartışma büyüyüp oyun kavgaya dönüştüğünde, annelerden biri camdan seslendi:— “Yeter artık! Gelin içeri, babalarınız eve gelecek!”
Çocuklar homurdanarak dağıldı. O sırada Azil’in annesi Nesrin Hanım, mutfakta telaşlıydı. Masayı hazırlıyordu ama yüzünde huzursuz bir ifade vardı. Son günlerde gözleri sık sık dalıyordu. Bir şey sakladığı belliydi ama kimse bunun ne olduğunu tahmin edemiyordu.
Akşam üstü karanlık çökmeden, Binbaşı Selman ve Yüzbaşı Halil lojmana döndüler. Yorgundular ama her zamanki gibi yan yana girdiler kapıdan. İki dost, bir kez daha aynı sofraya oturacaktı.
Çocuklar odalarında oyun oynarken, sofrada gergin bir sessizlik hâkim oldu. Nesrin Hanım’ın bakışlarıyla Halil Bey’in bakışları birkaç kez kesişti. Gülşah’ın annesi Sabiha Hanım fark etmişti bunu ama gözlerini kaçırmış, hiçbir şey söylememişti.
O gece, işte “her şeyin başladığı gece”ydi.
---
Gülşah susuzluğunu gidermek için mutfaktan su almak üzere çıktığında, koridorda bir fısıltıya kulak misafiri oldu. Kapı aralığından babası Halil ile