Kitaplar Özellikler İletişim İndir
KAÇIRILAN GELİN
Aşk/Romantizm

KAÇIRILAN GELİN

2Beğeni
27Okunma
5 Bölüm
1,406Kelime
7 dkSüre
23.09.2025Tarih
“Gelinlik içinde hayaller kurması gerekirken, o kabusların içine sürüklendi…
Zorla evlendirileceği gün, maskeli adamlar tarafından kaçırılan genç kadın, kendini hiç tanımadığı, karanlık geçmişi olan bir adamın ellerinde buldu.
Ona esir mi olacak, yoksa kaderin cilvesiyle aşkını mı bulacak?
‘Kaçırılan Gelin’ sizi nefretle başlayıp tutkuyla yoğrulan bir hikâyeye davet ediyor…” Düğün günü…
Herkes mutluluk gözyaşları dökerken onun gözlerinden yalnızca hüzün akıyordu. Çünkü kalbi istemese de ailesi onu, çıkarları için bir adama vermeye karar vermişti. Hayalleri, umutları, özgürlüğü… Hepsi bir anda yok olmuştu.

Ama kader, o gün onun için bambaşka bir oyun hazırlamıştı.
Nikâh salonu basıldığında, beyaz gelinliğin içinde genç kadın hiç tanımadığı adamların arasında kaçırılıyordu. Ve karşısına çıkan adam, karanlığın içinden gelen, sert bakışlarıyla ruhunu delen, ona yeni bir kader sunan bir yabancıydı.

Artık ailesinin oyuncağı değil, bu tehlikeli adamın esiriydi.
Kaçmak istedikçe zincirler daha da sıkılaşıyor, nefret büyüdükçe kalbinin derinliklerinden doğan başka bir duygu tüm bedenini yakıyordu: Tutku.

Peki, bu yolun sonunda özgürlük mü vardı, yoksa bambaşka bir esaret mi?
Aşk mı kazanacaktı, intikam mı?

DÜĞÜN GÜNÜ

Beyaz gelinliğin ağırlığı, kalbime çöken koca bir zincir gibiydi. Kumaşın altında nefes alamıyor, o ağır dantellerin içinde boğuluyordum. Çocukken düşlediğim masal, meğer başkalarının ellerinde kabusa dönüşebiliyormuş. Aynanın karşısında duran genç kadının gözlerinde ışık olması gerekirken, sadece korku ve çaresizlik vardı.

Dudaklarımda istemsizce titreyen bir gülümseme, aslında içimde kopan fırtınayı gizlemek için taktığım bir maskeydi. Kalbim çığlık atıyordu:

“Hayır! Ben istemiyorum! Bu benim hayatım değil!”

Ama kimse duymuyordu. Çünkü bu düğün, benim değil, ailemin gururu, annemin hırsı, babamın hesaplarıydı.

Salonun içi insan kalabalığıyla dolup taşarken, yüzler bana yabancı birer gölge gibiydi. Çiçeklerin ağır kokusu boğazıma düğümlenmişti. Herkes neşeyle fısıldaşıyor, bana bakıyor, gülümseyip alkışlıyordu. Oysa ben, bu sahnenin en mutsuz figüranıydım.

Babam misafirlerin elini sıkarken gururla dik duruyor, annem ise her zamanki gibi soğuk yüz ifadesiyle etrafa emirler yağdırıyordu. Onlar için bu düğün, sadece bir anlaşmanın imzasıydı. Benim hislerimse bir hiçti.

Yanımda duran adam… Hayatıma zorla sokulan sözde koca. Elini tutmam için uzatmış, ama bakışlarındaki boşluk bile beni ürkütüyordu. O an kalbim, bir kuş gibi çırpınıp kaçmak istedi. Ama kaçabileceğim hiçbir yer yoktu.

Derken…

Salonun kapısı ansızın açıldı. Sert bir rüzgâr gibi içeri dolan uğultuyla birlikte herkesin bakışları aynı yöne çevrildi. Ayağa kalkanlar, şaşkınlıkla fısıldaşanlar, çığlık atan birkaç kadın… Ve ardından sahneye çıkan maskeli adamlar.

Kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Ellerinde silahlarıyla ilerliyorlardı. Misafirler panikle sağa sola kaçışırken, ben olduğum yerde donup kaldım. Gelinliğimin etekleri titriyordu.

Bir adam yaklaştı. Siyah takım elbiseyle, yüzünün yarısı maskeyle kapalıydı. Adımlarında bir kararlılık, bakışlarında buz gibi bir sertlik vardı. Elini bana doğru uzattığında nefesim kesildi.

“Artık bana aitsin.”

O an, salonun uğultusu, annemin bağırışları, babamın öfkesi… Hepsi uzaklaştı. Yalnızca o adamın sesi kulaklarımda yankılandı.

Ve ben, beyaz gelinliğimle, bilmediğim bir hayatın karanlığı

na doğru sürükleniyordum…

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play