Beyaz gelinliğin ağırlığı, kalbime çöken koca bir zincir gibiydi. Kumaşın altında nefes alamıyor, o ağır dantellerin içinde boğuluyordum. Çocukken düşlediğim masal, meğer başkalarının ellerinde kabusa dönüşebiliyormuş. Aynanın karşısında duran genç kadının gözlerinde ışık olması gerekirken, sadece korku ve çaresizlik vardı.
Dudaklarımda istemsizce titreyen bir gülümseme, aslında içimde kopan fırtınayı gizlemek için taktığım bir maskeydi. Kalbim çığlık atıyordu:
“Hayır! Ben istemiyorum! Bu benim hayatım değil!”
Ama kimse duymuyordu. Çünkü bu düğün, benim değil, ailemin gururu, annemin hırsı, babamın hesaplarıydı.
Salonun içi insan kalabalığıyla dolup taşarken, yüzler bana yabancı birer gölge gibiydi. Çiçeklerin ağır kokusu boğazıma düğümlenmişti. Herkes neşeyle fısıldaşıyor, bana bakıyor, gülümseyip alkışlıyordu. Oysa ben, bu sahnenin en mutsuz figüranıydım.
Babam misafirlerin elini sıkarken gururla dik duruyor, annem ise her zamanki gibi soğuk yüz ifadesiyle etrafa emirler yağdırıyordu. Onlar için bu düğün, sadece bir anlaşmanın imzasıydı. Benim hislerimse bir hiçti.
Yanımda duran adam… Hayatıma zorla sokulan sözde koca. Elini tutmam için uzatmış, ama bakışlarındaki boşluk bile beni ürkütüyordu. O an kalbim, bir kuş gibi çırpınıp kaçmak istedi. Ama kaçabileceğim hiçbir yer yoktu.
Derken…
Salonun kapısı ansızın açıldı. Sert bir rüzgâr gibi içeri dolan uğultuyla birlikte herkesin bakışları aynı yöne çevrildi. Ayağa kalkanlar, şaşkınlıkla fısıldaşanlar, çığlık atan birkaç kadın… Ve ardından sahneye çıkan maskeli adamlar.
Kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Ellerinde silahlarıyla ilerliyorlardı. Misafirler panikle sağa sola kaçışırken, ben olduğum yerde donup kaldım. Gelinliğimin etekleri titriyordu.
Bir adam yaklaştı. Siyah takım elbiseyle, yüzünün yarısı maskeyle kapalıydı. Adımlarında bir kararlılık, bakışlarında buz gibi bir sertlik vardı. Elini bana doğru uzattığında nefesim kesildi.
“Artık bana aitsin.”
O an, salonun uğultusu, annemin bağırışları, babamın öfkesi… Hepsi uzaklaştı. Yalnızca o adamın sesi kulaklarımda yankılandı.
Ve ben, beyaz gelinliğimle, bilmediğim bir hayatın karanlığı
na doğru sürükleniyordum…