Sokaklara karanlık çökmüş, dışarıdaki insan sayısı bir hayli azalmıştı. Saat 4'e geliyordu..
Hava sıcaktı ama içim buz gibiydi,adete donmuştu.Çok hafif esen bir rüzgarda bile yaram daha çok yanıyor, bedenim de bir yara daha oluşuyor gibiydi.
Bu sefer ki yaram fazla canımı yakıyordu her an bayılacak gibiydim. Elimi karın boşluğumdaki yarama daha sıkı bastırıyordum.
Dikkat çekmemek için üstümü değiştirmiş, sade bir tişört giymiştim.
Daha fazla dayanamayıp sahil kenarında gördüğüm ilk banka oturup tişörtümden bir parça kestim. Bu ince bez parçası işimi görmezdi ki..
Oturdum bankın tepesindeki sokak lambası yolumu aydınlatıyordu adeta.
Gözlerim bu işkence daha fazla dayanamıyor, bedenim yorgun düşmüş, bacaklarım isyan edermişçesine artık beni taşımak istemiyordu.
Sertçe esen rüzgar canımı daha da yakıyordu.Kan ter içinde kalmıştım. Nefes almakta zorlanıyordum. Daha fazla dayanamayıp bankın üstünde yavaşça uzandım. Dayanacak gücüm kalmamıştı.
Gözlerim yavaş yavaş kapandı..zaten karanlıktı dünyam, ışıklar kapanmaya ne gerek vardı şimdi!
Gözlerim bana veda etmeden son gösterdiği şeyler, elindeki sigarasıyla bana doğru gelen bir çift ayaktı..
6 Saat Sonra
Gözlerimi açtığımda fazlasıyla yabancı olduğum bu içinde olduğum koca odadaki varlığımı sorgulamaya başlamam kısa sürmüştü.Kendime gelmiştim, başım zonkluyordu. Ve ölmemiştim niye ölemiyordum ben!
Hayat bana ölümü bile fazla görüyordu. Belki de ben fazla beceriksizimdir.
Ama o adamı öldürmeden ölmeyecektim.
İçinde bulunduğum odanın kapısını açan yabancıyla göz göze geldiğimde, merakla sordum.
"Sende kismin?"
Rahat tavrını hiç bozmadan yanıma kadar geldi. Eliyle yaramı gösterdi.
"Yardım sever bir vatandaş."
Yarama baktım, belim güzelce sarılmış, kandan temizlenmiş bir halde bulunca kaşlarımı çattım.
Hiç tanımadığın birinin sana dokunmasından daha rahatsız edici bir şey olabilir miydi? Bir de o kişi bir erkekse, üstüne onun evindeysen, odasındaysan, tek başınaysan...
"Umarım bana dokunmamışsındır, yardımsever vatandaş?"
Ciddi ciddi sorduğum soruyu alaylı bir şekilde cevapladı.
"Teşekkür etmene gerek yok."
Ciddi misin, dermişcesine bakınca, göz devirerek cevap verdi.
"Hayır, doktar çağırmıştım."
Aferin zeka küpü(!)
"İyi."
"Ağrın var mı?""Biraz."
"İyi dayanmışsın."
"Tanışıyor muyuz acaba, evine alıp yatak odana getirdiğine göre bir mazimiz olmalı diye düşünüyorum."
Aslında simasi fazlasıyla yabancıydı ama gözleri çok güzel bakıyordu. Sanki 10 yıllık dostuymuşum gibi bakıp parıldıyordu göz bebekleri.
Verdiğini cevaplar benim aksime kısa ve netti.
"Yaralıydın, çok kan kaybediyordun."
"Her yaralıyı evine mi alıyorsun?"
"Hayır ama sen fazla acınacak haldeydin."
Geniş omzulu uzun, boylu, tişörtünün altından bile belli olan karın kasları, şişik kolları, keskin yüz hatları, pürüzsüz cildi, biçimli burnu, uzun kirpiklerinin altından parlayan kahvenin en güzele tonuna sahip olan gözleri..
Gözlere olan zaafımdan bahset miydim? Bu yabancının gözleri çok güzeldi. Söküp cebimde taşımak istiyordum şu an.
Sözlerini duymazdan gelerek konuşmaya devam ettim.
"Ne zamandır burdaydım?"
"Yaklaşık 6 saatir."
"Sana bir can borcum var o halde."
"Sadece fazla yardım severim, mühim değil."
"Borçlu kalmaktan nefret ederim, heleki bir erkeğe karşı asla. Yardım edebileceğim bir konu