Beyaz, ömrü boyunca Siyahla mücadele etmekten başka ne bilirdi?
O Siyaha zarar veremezdi. Bir damla Beyaz, Siyahtan hiçbir şey alıp götürmezdi. Ama Siyah... Beyazı öyle bir bulandırırdı ki, geriye grinin soğuk esintisi kalırdı yalnızca.
Yalnız değilim, diye düşündü. O yanımda.
Ruhundaki ve bedenindeki keskin acıyı hiçe sayarak güçlükle gözlerini açtı. Etrafı; onun için dünyanın en tanıdık manzarasına boyanmıştı. Kaos, kan, yıkım...
Vücudu içten içe yanarken endişe ettiği tek şey adamın iyi olup olmadığıydı. Elleri birbirine kenetliydi ama, ruhları da öyle miydi? Neden gözlerini açmıyordu?
Konuşabilseydi, kulağa heybetli bir savaş nidası gibi gelen ismini onlarca kez söyleyebilmek isterdi. Nihayetinde adamın hayatta en sevdiği şey, bu kadının dudaklarından dökülen ismiydi... Onun soğuk kişiliğine inat, bir alev parçası gibi yankılanırdı.
Yutkunup hareket etmeye, en azından kenetlenmiş ellerindeki parmaklarını hissetmeye çalıştı ama hareket edemiyordu bir türlü. Neyi yanlış yapmışlardı? Ölüm, onları bu kadar erken mi alacaktı kucağına?
"Lütfen..." diye inledi zorlukla. Devamını getiremedi ama Siyah onu duyuyorsa anlardı, biliyordu. Lütfen gözlerini aç Alparslan.
Bütün gücüyle parmaklarını oynatmaya, O'na yanında olduğunu göstermeye çalıştı. Adamın eli hafifçe hareket ettiğindeyse bir alev sardı bedenini. Hayattaydı. Onu bırakıp gitmemişti, henüz.
Birlikte kurtulacaklardı.
Bugün, birbirlerine karıştıkları gün olmalıydı. Yok oldukları değil...
Herkes biraz griydi ne de olsa.
Kara Delik'in giriş bölümüyle başlayalım maceramıza... Ben finalini yazmak üzereyken, siz okumaya başlayın :) Yorumlarda buluşalım!
tiktok: buseninkurgulari