“AHIM BOYNUNDA BİR KOLYE GİBİ ASILI KALSIN!”
BÖLÜM 1
Mardin… Havasıyla, suyuyla, her şeyiyle hayran olunası bir şehirdi. Burada yaşamak, burayı hissetmek ne büyük nimetti.
Ama kötü yanları da vardı, bana göre.
İnsan kötü olan yeri de umutlarıyla güzelleştirirdi. Ben de öyle yapıyordum.
Kötü anları bir kitap cümlesiyle yok ediyordum.
Kötü anları bir çocuk sesiyle siliyordum.
Ben, kötü anıları ağlayarak değil; güçlü durarak yok ediyordum.
Güçlü durmak zorundaydım. Çünkü ben vardım, sadece ben.
Bana destek olacak kimse yoktu.
Ve ben en iyisini yaptım: kulaklarımı tıkadım.
Çok güzel bir şarkıya, açtım kulaklarımı güçlü durmayı annemden veya babamdan değil kendimden öğrendim.
Ailem yanımdaydı, hep beraberdik. Ama yaralarımı ben sarıyordum.
Abime gelince onun yarasını annem sarıyordu, gönlünü babam eğliyordu.
Ben bir köşeye “eyvallah” deyip çekilemezdim.
Ben ailenin aykırı çocuğu: Karden Saren.
Babamın deyimiyle “vasıfsız Karden”…
Annemin deyimiyle “daha kadın olamamış Karden”…
Ben, Karden Saren…
Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan genç bir kız…
Ailesi tarafından öteki görülen değil; adı gibi güçlü, ayağı yere sağlam basan Karden olarak anılacaktım.
Ve eğer bu topraklarda bana mutluluğu yasak kılmaya kalkarlarsa, ben onlara kendi sonlarını yaşatırdım.
------------------------------‐---------------------------------
Kasvetli sıcağa rağmen, konaktakilerin dışarı çıkmasını fırsat bilerek çantamı aldım. Her zaman kaçtığım yerden duvardan atladım. Dengemi kaybedip düşmemle dirseğimde açılan yara umurumda bile olmadan ayağa kalktım. Koşarak ara sokağa girdim. Kitapçıya gidecektim. Kiaplar benim sığınağımdı. İnsanlar anlamadı ama kitaplar anladı; o da bana yetti.Bir derdim olunca odama çekilir, gizlice kitap okurdum; korkarak, titreyerek okurdum. Babamların görmesinden korkardım. Onlara göre kız çocuğu okumazdı, onlara göre kız çocuğu başarısızdı. Ama ben, onlara kız çocuğunun neler yapacağını en güzel şekilde gösterecektim. Çünkü intikam için gözü bürünen bir kadını kimse tutamazdı.
Bir köşeyi daha döndüm, ikinci el kitapçı göründü.
“Merhaba, Salih Amca.”
Salih Amca gülerek kafasını salladı.
“Ben de seni bekliyordum kızım, geç hadi.”
İçeri geçtikten sonra Salih Amca kasa tarafına geçti; benim için ayırdığı kitabı çekmeceden çıkardı. Kitabı büyük bir mutlulukla aldım elimdeki çorba kabını uzattım.
İki kimsesiz insandık biz. Salih Amca'nın çocukları onu terk etmişti; o da tek sığınağı olan kitaplara dayamıştı sırtını. Ben de ona her gün yemek yapar getirirdim, karşılığında istediğim kitabı verirdi bana. Biz iki kimsesiz insan ailelerimizden daha yakındık birbirimize.
“Teşekkür ederim amca. İstediğin olursa söyle. Sağlıcakla kal,” dedim.
Elini öptüm.
“Sen de kızım, Allah’a emanet,” dedi.
El salladım, kitabı incelemeye başladım. Oldukça güzel görünüyordu sayfalarını karıştırırken önüme bakmadığım için ani bir fren sesiyle irkildim arabanın ani freniyle ayağımı fena halde burkmuştum.
“Önüne baksana! Ne diye aval aval yürüyorsun?!”
Bağıran adamın sesiyle acımı unutarak ayağa kalktım. Karşısında dikildim. Beni görünce yüzü bir an donuklaştı. Gözleri, yüzümdeki yaraları tararken sert bir şekilde ittim onu.
“Sakın sesini yükseltme.”
Ezilmenin lüzumu yoktu. Yere düşen çantamı ve kitabımı alırken