Her hafta bir genç Dicle Nehri ' ne atlıyordu . Kimse konuşmuyor, kimse sorgulamıyordu Ta ki Mert gelene kadar ... Aldatılmış bir kalple , geçmişinden kaçan bir gazeteci . Sessizliğin gölgesinde kaybolan hayatlar ve karanlıkta ölmüş bir şehir : Cizre .
Mert ,gençlerin intiharlarını araştırırken kendi iç karanlığıyla yüzleşir .Zehra ile tanışması , Elif'in sırrı ve Faruk' un ipliğinin pazara çıkışı ... Hepsi bu romanda .
Bu sadece bir polisiye değil, bu bir uyanış . Çünkü bazı şehirler susarak öldürür .Ama bazı insanlar konuşarak diriltir .
Kayıp Fısıltılar: Hem içimize dokunacak bir aşk hikâyesi hem de unutmamız gereken toplumsal bir yara . Ve her sayfası size şu soruyu tekrar tekrar sorduracak .
" Bu sessizlikten benim de payım var mı ?"
Dicle'nin Sessizliği
Uçaktan indiğimde kuru ve yakıcı bir rüzgar yüzüme çarptı . Cizre' nin havasında , İzmir' in deniz kokusundan eser yoktu . Ama nedense bu boğucu sıcaklık bana iyi gelmişti sanki . İçimdeki yangınla dışarının sıcağı birbirine karışıyor; açım daha gerçek , daha elle tutulur bir hâl alıyordu . Üç valiz : Biri giysilerim , biri kitaplarım , biri geçmişim . Hepsi taşınabilir sandım ama en ağır olan üçüncüsüydü . Taksiye bindim . Şoför : kısa boylu , yüzü güneşten çatlamış , orta yaşlı bir adamdı . " Gazeteciymisiniz , öyle mi ? " diye sordu. Kim söyledi bilmiyorum ama burada yabancı olduğum anlaşılıyordu zaten ." Evet ," dedim ." Bir dosya için geldim . Dicle Nehri'yle ilgili ." Adamın yüzünde bir kasılma oldu . Direksiyonu biraz daha sıkı tuttu. " Nehirde çok şey olur . Kimi görür , kimi görmezden gelir . Ama nehir unutmaz , " dedi. Camdan dışarıya baktım . Uzakta nehrin kıyısında bir çocuk oturuyordu . Ve o an anladım : Bu şehirde ölüm bir olay değil , bir alışkanlıktı . Taksi durmuştu , artık pansiyona gelmiştim .Pansiyon , nehre bakan eski taş bir binaydı . Dışı yıpranmış içi suskun . Burası sadece insanları değil onların yüklerini de misafir ediyordu sanki . Kapıyı genç bir kadın açtı .Siyah uzun saçları gevşekçe toplanılmış , alnına düşen birkaç tutam yıpranmış gibi duruyordu. Teninde güneşin dokunduğu hafif bir bronzluk vardı . Ne güzel ne de sıradandı ; ama gözleri ... Gözleri bambaşkaydı köyü kahverengiydi ama içinde garip bir gri ton geziniyordu . Sanki yıllardır aynı manzaraya bakmaktan rengini unutmuştu . Üzerinde sade , koyu renkli bir elbise vardı . Ne şık ne özensiz . Tıpkı onun gibi : Dikkat çekmek istemeyen ama görmezden gelinemyen biri ." Buyurun ? " dediğinde sesi sakindi . Ama o sukûnetin altında bastırılmış bir şeyler vardı. Belki öfke belki yorgunluk ... Belki sadece alışkanlık . Başını hafifçe salladı . " Zehra ben . Oda boş , yukarı alayım sizi ." Merdivenleri çıkarken sessizlik aramıza girdi ama Zehra'nın varlığı o sessizliği dolduruyordu . Her adımda , sanki başka bir hikâyeye yaklaşıyordum . Kapının önünde durdu. " Gençlerle ilgili mi geldiniz ? " Sordu aniden .Gözlerini kaçırmadan. Olduğum yerde kaldım.Beklemiyordum bu soruyu ." Evet , " dedim. " Ama daha çok nedenleriyle ilgileniyorum. Kimse neden konuşmuyor bu konuda . Zehra iç çekti . " Çünkü herkesin bir sebebi var . Ve bazı sebepler konuşulmaz burada ." Anlatıcı Odaya geçtikten on