lanet günde doğan kan içinde kız çocuğu hayatı nafolan kaybın ne olduğunu yeni öğrenen 7 yaşında erkek çocuğu o gün ikisininde kaderleri değişmiş büyüdüler kader onları tekrardan bir araya getirdi ama bu hiç iyi olmadı yan yana oldukça iki ailenin sırları ortaya çıkmaya başlıyordu çocuklarından sakladıkları sırlar fazlaydı peki bu sır neydi ?
Sonmu yoksa Başlangıç mı
Elimdeki tabakları bahçeye götürüyordum masaya baktığımda eksik hiçbir şey yoktu Kek hariç o
daha pişmemişti. Ah merhaba tabi bu kadın kim diyorsunuz degilmi ben Arsu Bıçakçı Altan bu hikayenin baş karakteriyim herkes hazırsa hikayemize başlayalım “anne ” diye seslendi bana doğru koşan küçük kızımı çiçekli bir elbise giymiş
elbisenin içinde tam prenses olmuştu “ Anne tacım nasıl olmuş “ kafasına taktı papatya tacı takıp
bana gösterdi “çok tatlı olmuş benim kızım” dedim yanağından öptüm “babam nerde anne tacımı
göstericem” sevinçli bir sesle “baban gelir birazdan canım “
“anne!” bağırarak
“Anne kurdele tokam yok “
“yani kızım bunun için mi bu karar bağırıyorsun hangi tokan “
“mavi böyle çizgileri olan var ya hani “ eliyle kare çizmeye çalıştı yüzden fazla kurdele tokası
vardı “tamam anneciğim buluruz.” Dedim gülümseyerek
“yaa hayır giymicem işte yaa” teyzesinin elinden kurtulmaya çalışıyordu
“ anne teyzeme bir şey de ya elbise giydirmeye çalışıyor giymem ben onu “
Emine elindeki elbise gösterdi “ aynı Süheyla vala bak aynı teyzesine çekmiş ona da elbise
giydiremezdik “
dedi emine güldüm doğru Süheyla elbise sevmez” rahat edemem ben onun içinde” derdi. “ne
giyeceksin peki kızım “
dedim bana baktı “ tişört eşofman “ dedi üzerindekileri göstererek
“anne hadi ama tokamı bulacaktık Babür gelmeden bulalım hadi”
“hah neden ısrarla mavi toka anlaşıldı bir sürü renk varken “ dedi emine
“şahin tacımı beğenir mi anne “
“bu çocuklar bana çekmemiş emine şu an anladım”
“geç oldu sanki kardeşim doğdular.”
“gel bakalım tokanı bulalım Babür amcan gelmeden” dedi kızımın elinden tutup içeri girdiler.
Elime sepet alıp bahçeye girdim kendi ektiğim fidanlara baktım eski Arsu olsaydım değil ekmek
toprak geçmezdi aklımdan yapmam ne gerek var manavdan al işte derdim tırnaklarımın içine çamur
olur elerim dokunmazdı ama artık eski Arsu değildim domates , salatalık ,biber, ekmiştim dalarından
koparıp sepete atım. çilek koparıp sepete koydum elma ağaçların yanına geldiğimde hala şans
bileziğim orda olduğunu gördüm kopmadan dalında bağlı duruyordu. Birkaç elma koparıp sepete
atım “bu nasıl bir naz?” sesle arkamı döndüm karşımdaki adama baktım kocam Eren Altan’dı “vurdumduymazBen adında yaşlı keman
Sen deli saz” şarkıyı söyleyerek yanıma geldi elindeki gül aralarında papatya olan buketi bana verdi
gülümseyerek aldım çiçekleri en sevdiğim çiçeklerdi kocam bunu çok iyi biliyordu boynumdan öptü
“hangi telden bu?
Ne hicaz ne de caz
sen çaldıkça ruhumda başlar bir ayaz” kocama eşlik etim “kuytu bahçemde baharsın, sen gül de
güler utansın, nasılda toprak kokarsın of, içim yanar olmaz olmaz ah “ bundan sonrasını kendi
söyledi “ah sen deli kız ,ne güzel bakıyorsun kaç gel deli kız kimleri yakıyorsun?” yanağına öptüm
sonrada çiçekleri kokladım çok güzel kokuyorlardı gülün kokusuna bayılıyordum kocam elbiseme
bakıp “benim karım bugünde çok güzel “ elbisem çiçek desenli