"Kimmiş?" dedi, dolgun dudaklarını bilhassa büzüp avurt içlerini ısırarak. Bir süredir görmeyi istediği filmin son perdesine gösterdiği azami dikkati gösteriyordu. Yeşil gözlerinin parlak huzmeleri güneşin vurucu ışıklarını ekarte edebilmek için fazlasıyla kısılmıştı. Ne sorduğundan bir haberdi bakışları bacak bacak üstüne attığı sandalyede iyice öne doğru kaydığını fark etmeyecek kadar kendinden geçmiş halde izlerken biraz ötedeki seyri alemi.
"Matematik öğretmeni bizim Sultanların. İkinci dönemden beridir burada. Adı, Kerem. Değişik bir tip! Sohbeti, muhabbeti yok gibi. Veli toplantısında bile biz ondan çok konuşuyoruz. Sultan bayılıyor adama. Neyine, anlamadım. Yakışıklı sayılır belki de ondandır."
Haziran sıcağına aldırışsız bir giyimi vardı genç adamın. Giyindiği uzun kollu gömleğin kollarını iki sefer ancak katlamış, altına da bir keten pantolon giymişti. Kasabanın iklimine aykırı bir kılıktı üstelik bu, zira millet kadınlı erkekli donuyla geziyordu. Tatil beldelerinde yarı çıplak olmak güneşin zulmünden kıyafetlerin azlığına sığınmak demekti. Genç adamın, güneşi zulüm olarak görmediği aşikârdı. Başına bir şapka bile takmamış, kaldırımdaki kedileri besliyordu. Bir gazete kâğıdının üzerine parçalayarak attığı tavuk ciğeri parçalarına üşüşen kedilerin başını okşayıp dizlerinin üzerinde onları izliyordu. İzliyordu, seviyordu ve bundan garip bir şekilde fazlaca zevk alıyordu. Kediler birbirinin yemeğine atılıp da hak yemeye başladıklarında da buna mani oluyor aralarına giriyordu. Kedi sulhçusu diye geçirdi içinden genç kız, saplantılı bir şekilde gözlerinin takılı kaldığı adamdan kopamayarak. Ona seslenen arkadaşını duyduğu da yoktu. Yazdan yaza geldiği dede memleketinde bugüne kadar her türlüsünü görmüştü. Süper lüks otomobillere binip, bir sezonluk ciroyu katlayan kodamanlardan, çadır kentin ahalisi olup üç beş arkadaşıyla kamp kültürüne amade delikanlılara... Evli barklı olmalarına rağmen yanlarında kendilerinden çokça küçük turist kızlarla kasabalıya gösteriş yapanı da, daha yirmisini yeni doldurmuş anası yaşında kadınların yanında milyarlık güneş gözlükleri ile egosunu tatmin edeni de... Ama böylesini... Böylesini görebilen de olamazdı herhalde. Kaç kadının gözleri tanıklık ederdi ki kedi sulhçusu bir yakışıklıya? Gerçi arkadaşı Ahu, adamın yakışıklı sayılabileceğini söylemişti. Sayılmak kelimesinin kesinlik içermeyişi sebebiyle halt ettiğine şimdi emindi işte. Kedi sulhçusu; kısa kesim saçları, fazlaca sıkı sıkıya giyindiği kıyafetleri, güneşten gözlerini kısarken beliren göz çevresi kırışıklıkları, kedi tüylerine bulanan ince uzun parmakları, hafiften yuvarlak hatlı burnunun altındaki ince dudakları ve geniş alnı ile görülmeye değer bir yakışıklıydı. Görülmeye değdiği için onu görmesi ise bu yaz aşkının tam olarak erkenden ona "Cee!" dediğinin kanıtıydı. Aşk demek için erken falan değildi, aşkı kim nasıl yaşarsa ona göre boyutlandırırdı. Genç kıza göre aşk gelir geçer herhangi bir histen öte değildi. Böylelikle hayatına aldığı erkeklerin çeşitliliği ona deneyim kazandırmak anlamında