"BU HİKAYEDEKİ TÜM OLAY, YER VE KİŞİLER TAMAMIYLA HAYAL ÜRÜNÜDÜR."
Bölüm 1:
"Perde Açılıyor"
❄️
İki Hafta Sonra…
14/01/2030
Kar, kanı sever miydi, bilinmez fakat beyaz, kırmızıyı çok severdi.
Mevsimlerden kış. Aylardan Ocak. Günlerden Pazartesi. Karlı ve kanlı Pazartesi.
Hiçbirimiz kendimiz için böyle bir son yazmamıştık. Hepimiz, hikayesinin sonunu mutlu yazmıştı. Kan yoktu, kan kokusu yoktu, ölüm yoktu, ayrılık yoktu…
Biz, bu dağ başına gelirken yalnızca tatil yapma umuduyla gelmiştik. Canice öldürülmek tatil planımızda yoktu. Bizler, yaşamayı oldukça seven sekiz gençtik. Yaşama sevincimiz değil direkt yaşamımız elimizden alınmıştı. Ve tüm bunlar yalnızca iki hafta içerisinde gerçekleşmişti. İki haftaya bu kadar ölüm sığdırılmıştı.
Ne için?
Bir hiç uğruna.
“Neden?”
Şömineden yansıyan ateş göz bebeklerini parlatıyordu. Elindeki kırmızı mendili öylece ateşin içine bıraktı. Dengemin sarsıldığını hissettim bu dakika da. Aklım bulanıyordu. Yaşamak, artık çok uzaktı.
“Mutlu olurum diye düşündüm.” Elindeki sigara paketinden bir sigara daha çıkardı. Kanlı parmaklarının arasına alıp şöminede yaktı. Dudaklarına yerleştirirken derin ama aynı zamanda da kesik bir nefes aldığını işittim. Tüm bunlar olurken verdiği cevabın hiçliğini sorguladım. Biri kalkıp mutlu olmak için bu kadar insanı öldürebiliyordu. Canice, zalimce mutluluklarını, yaşamlarını elinden alıp mutlu olma hayali kurabiliyordu.
“Beni de öldüreceksin, değil mi?”
Ayağını bilekten dizine attı. Bakışları bana dönerken sigarayı dudaklarının arasından çekti.
Şömineden gelen çıtırtılara odaklandım. Bizde bu odunlar gibi yanmıştık. Ne yazık ki külümüz bile kalmamıştı.
“Mutlu olur muyum?”
“Senin için bu dünya artık cehennemden farksız," dedim, yüzüne iğrenerek bakarken.
Güldü. Gülüşü büyüdü. Sonra ağlamaya başladı. Titreyen parmaklarıyla sigarayı tekrar dudaklarının arasına aldı. Çıldırmış halini donuk bir ifadeyle izledim. Korkmam mı gerekirdi? Korku, artık bana oldukça uzaktı. Bu kadar ölüm gören bir insan, biraz sonra öleceğini bilen bir insan neyden, kimden korkardı ki?
“Oyun oynamak istemiştim sadece.”
Güldüm. Acı bir gülüştü bu. “Hastasın sen.”
“Oyun oynamak istemiştim sadece.” Aynı sözleri tekrarlayıp duruyordu. Sağlam bir güdüyle kafasını şömineye sokmak istiyordum. Sonra cayır cayır yanışını izlemek...
Yapmadım. Bunun yerine olduğum yere çöküp başımı iki elimin arasına aldım. Fısıltıyla duymaktan nefret ettiğim o sözleri tekrar söylemeye başladı.
“Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş, ben satarım… Tavşan kaç, Tazı, tut. Tazı, tuttu. Tazı, herkesi tuttu…”
İki Hafta Önce…
30/12/2029
“Herkes okeyse, bu yerle görüşüyorum.”
Evdeki herkesle teker teker göz teması kurup onaylayan mırıltıları dinledikten sonra numarayı çevirdim.
Birkaç çalıştan sonra açıldı.
“Buyurun?”
“Merhaba, Bursa Uludağ’daki Köşk Evler değil mi?”
“Evet hanımefendi, rezervasyon mu yaptıracaktınız?”
“Evet. Ocak ayının ilk iki haftası için rezervasyon yaptıracaktım.”
“Anlıyorum. Tüm evlerimiz rezerve edildi. Biraz daha yukarıda, dağa daha uzak mesafede bir evimiz daha var. Dilerseniz orayı rezerve edebilirim.”
“Olur. Hiç problem değil.”
“Peki hanımefendi, kim adına rezervasyon oluşturacağım ve kaç kişi olacaksınız?”
“Hazal Sancaktar adına rezervasyon oluşturulacak ve sekiz kişiyiz.”
“Anladım, Hazal