Kitaplar Özellikler İletişim İndir
Kızıl oylak
Dram

Kızıl oylak

0Beğeni
0Okunma
1 Bölüm
365Kelime
2 dkSüre
15.09.2025Tarih
Kuzey rüzgârı dağların arasından uğuldayarak köyün taş evlerini sallıyordu. Karadeniz’in hırçın denizi gibi sert ve özgür ruhlu bir kız, köyün dar patikalarında tek başına yürüyordu. Adı gibi güçlüydü; savaşçı ruhu, köyün herkesinin saygısını kazanmasını sağlamıştı.

Ama o gün, hayatını bildiği huzurlu köyden alıp şehrin karmaşasına sürükleyecek bir çağrı gelmişti: ailesi onu bir törene çağırmıştı. Kızın kalbi istemese de, bilinmezlerle dolu bu yolculuk, onu hem töreye hem de peşinden sürükleyeceği gizemli bir katile götürecekti.

Tanıtım , ( Giriş ) "şive vardır"

Ben Defne, kadersiz Defne… Daha ana karnındayken kertmişler benu. Babam ocağıma incir ağacı diken, babam Osman Ağanın en büyük oğluyla tartışmalar… Oradaki bir tüfek sesu kaderumu değişturmuş .
Babam Osman Ağa’ya bir kan borcu olmuş, borç olarak beni altın tepsilerle Osman Ağa’ya sunmuş. Ben ana karnındayken anlaşmışlar, hayatımı karar vermeye. Osman Ağa’nın 2 yaşındaki çocuğuyla kertmişler benu. Çocuk o süre zarfında taa İstanbul’larda okumuş. Anam, atam İstanbul’u sevmiş, beni de yanlarında götürmek istemişler. Lakin Osman Ağa “uzaklara gidemez” demiş. Onlar taa şehirlerde büyürken ben dağlarda büyümüşüm.
Aha, bu zamana kadar hırçın dağlara kafa tutar, tarlaya giren bütün suçluları yakalamışlığım vardır. Köyü korumak ahanda bana düşmüş tur… Siz şimdi ha, “Bu kız nasıl korumuş köyü?” diyeceksiniz. Ben korurum! Benum adım Defne, heheyy… Ben engin dağları ikiye yarmışum, köyümü koruyamu yacam.
İstanbul’daki anam, atam bana haber getur muşlar, taaa buralara kadar üşenup gelmemuşlardır. Bakmayun böyle bir kız olduğuma… Yeri geldi mi atama bile kafa tutarum, çünku ben buyum. Ama maalesef bir kan uğruna, istemesem de o şehir çocuğuyla evlenmem gerekiyor muş. Valla, istemeye istemeye, bir mal gibi satın alınmaya gidiyorum. Ha, bunu da sadece o vefat eden o can uğruna boşa gitmesun diyidur, yoksa ben keyfumun kahyasıyım, sonra pişman olacam. Ben niye evleniyum, neyse…
Şehre ilk adım attığımda ha, bu şehir beni yutar diye düşünmuştüm… aksune. Sokaklar kalabalık, taşlar sert, insanlar burnunu sokuyor her işe. Benum yürüme tarzım köyden köye değişmiş, bu kalabalığa alışmak zor. Ama ha, vazgeçmem!
Defne (kendi kendine): “Ula, bak bu şehir de ha köyüm kadar yutmaz beni, ben buraya da kafa tutarım, göreceksiniz.”
İlk adımımı atar atmaz gözlerim etrafı süzmeye başladı: kim kimi kolluyor, kim kimle ne derdi… Ha, işte bunu çözmek bana düşer, ben Defne, engin dağların kızı, köyümü koruyan kadersiz Defne!
Törenin yapılacağı evin önüne geldiğimde, hizmetçi yanıma koştu:
Hizmetçi: “Hanımefendi, gelinlik… hazır, peri gibi olmuşsunuz.”Defne: “Ha, bu mu bana yakıştı ha?”Hizmetçi: “Evet efendim.”Defne: “Ula, oldu olacak, saçımada kurdele takun tam olsun ha.”
O sırada annem odadan içeri girdi:
Anne: “Defne, hazır mısın?”Defne: “Bana sorduğunuz mu vardır da gidirik, işte hazirı boş veresun ha!”
İçimden bir his, bu şehirde her şeyin göründüğü gibi olmadığını söylüyordu.
Defne (kendi kendine, fısıldayarak): “Ha, bakalım nelerle karşılaşacağım… Bu kadersiz hayatın peşinde sürüklenecek miyim yoksa… ben dur der miyim, göreceğiz ha.”

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play