BÖLÜM 1
DÖRT YIL SONRA!
Şirin, kapının önünden ayrılıp koltuğun kenarına oturdu. Ellerini karnının üzerinde kenetledi. İçindeki bebek, sanki onunla konuşuyormuş gibi hafifçe kıpırdadı. “Merak etme,” diye fısıldadı. “Kimse seni sahipsiz bırakmayacak… bırakmayacağım.”
Ama sesinin kendisi bile buna inanmıyordu. Kapı o anda çalındı. Şirin irkildi. Elini hızlıca yüzüne sürüp gözyaşlarını silmeye çalıştı. Kalkıp kapıyı açtığında Ferhat’ı gördü. Gözlerinde yorgunluğun ve bir tür suçluluk duygusunun ağır izleri vardı.
“Sen… burada mıydın?” dedi, şaşkın bir bakışla.
Şirin başını eğdi. “Hava yağdı, dışarı çıkamadım,” Her zamanki gibi, açıklamak zorundaymış gibi.
Ferhat içeri girdiğinde evin içinde ağır bir sessizlik dolaştı. Ayakkabısını çıkarırken göz ucuyla Şirin’in karnına baktı, sonra hızlıca bakışını kaçırdı. Sanki yüklenmeye cesaret edemediği bir gerçeği görmüştü. Sanki bunu kendi yapmamıştı, sanki zorunluluk ile kaçma dürtüsü arasında sıkışmıştı.
“Bir şey mi unuttun? ” dedi Şirin, sesi incecik.
“Tavşanı almayı unutmuşuz.”
Kısa bir sessizlik oldu, ardından, “Aden… mutluydu.” Ferhat’ın omuzları düşer gibi oldu.
O kadının adı, o evde bir çivi gibi havayı yırtıyordu.
“Onun mutluluğu… beni ilgilendirmez artık.” Ferhat bunu söylerken bile sesi titredi.
Şirin yutkundu. O an çok şey söyleyebilirdi. Ama ben ilgileniyorum… seni ilgilendiren her şey beni yakıyor. diyebilirdi. Demedi.
Ferhat salona geçti. Bir süre sessizce odanın köşesine baktı; sanki o köşede yıllardır görmezden geldiği bir şey varmış gibi suçluydu.
“Şirin… Sana bir şey söyleyeceğim ama… yanlış anlama.”
Şirin ürperdi. Yanlış anlamak… onun için hep aynı kapıya çıkan bir cümleydi. Yedeğe alınmış bir kadın olmanın kapısı, Ferhat devam etti:
“Biliyorum… buradasın. Anneme bakıyorsun, kızıma bakıyorsun. Her şeye yetişiyorsun. Ama… ben…”
Sesi düğümlendi. “Ben sana… bir erkek gibi davranamıyorum.”
Şirin’in kalbi bir anda sızladı. Bu kelimeler, göğsünün tam altına saplanan soğuk bir bıçak gibi girdi.
Bir erkek gibi… Demek ki onun gözünde hâlâ duvarın arkasındaki bir ses, evin yükünü taşıyan ama yüreğin köşesine sığmayan bir gölgeydi. Şirin derin bir nefes aldı.
“Kendi seçimimdi.” Sesi güçlü çıkmaya çalışsa da titredi. “Tercihlerimi göğüsleyecek yaştayım. Ben… ben senden bunu istemiyorum.”
Ferhat başını kaldırdı. Gözlerinde, yıllardır taşıdığı utancın gölgesi vardı. “İstemiyorsun… ama hak ediyorsun. Sen… ikinci kadın değilsin Şirin. Seni öyle hissettirdiğimin farkındayım.
Ve bu beni bitiriyor.”
İşte o an, Şirin’in iliklerine kadar işledi bu cümle. “İkinci kadın…” Bunu Ferhat’tan duymak, onu tam kalbinden çekip çıkarmak gibiydi.
Şirin’in gözleri buğulandı. Oysa o, kimsenin birinci ya da ikinci olmayı seçmediği bir hikâyede sıkışıp kalmıştı.
“Ferhat…” dedi, sesi titrek bir fısıltı. “Ben kendimi ikinci kadın gibi hissetmedim. Ben, bir tercih yaptım ve karşılığında sorumluluğumu aldım. Ben sadece yerimi bilmiyorum.”
Ferhat ona baktı. Bu kez, yıllardır o bakışın içinde gerçek bir kırgınlık, gerçek bir fark ediş vardı. Şirin, “Bu evde bir umut büyüyor