EGOOGE - Teeth
Yukarıdaki şarkı, kitabın kendi şarkısıdır. Şu anda bütün sosyal platformlarda yayında.
***
Bölüm 1
1880’lerin sonuydu. Londra’nın kömür dumanıyla ağırlaşmış göğü, gri bir örtü gibi şehrin üzerine çökmüş, her köşeye kasvetli bir melankoli yaymıştı. Cadde lambalarının titrek ışıkları, sisin içinde boğulurken, her kaldırım taşı geçmiş zamanların fısıltılarını taşıyordu sanki. Bu eski ve yorgun şehrin sayısız gazete bayisinde, ‘Times’ ve ‘Daily Telegraph’ gibi ciddi yayınların arasında, daha mütevazı ve çoğu zaman şüpheyle yaklaşılan bir avuç dergi de yerini alırdı. İşte bu dergilerden birinin, ‘Gizemli Olaylar Dergisi’nin’ son sayısında, bir muhabirin köşesinde, neredeyse nefes almayan, ince bir yazı dizisi başlamıştı. Başlığı bile, kağıdın üzerinden ürperti yayılıyordu: “Appalaş’ın Gölgesindeki Lanetli Şato: Blackwood Köyü’nün Kanlı Sırrı.”
Yazıda bahsedilenler, bir dedikodu rüzgarı gibiydi; Amerika kıtasının derinliklerinde, sarp dağların arasında kaybolmuş, unutulmuş bir köyden söz ediliyordu. Blackwood Köyü. Ve bu köyün tepesinde, bulutların arasından zor seçilen, zamanın ve hava koşullarının yıprattığı, Gotik mimarinin en karanlık örneklerinden biri olan devasa bir şato. Ama asıl hikaye şatonun kendisi değil, onun sessiz ve görünmez sahibiydi: Kont Vladimir. Yüzyıllardır orada yaşadığına inanılan, güneş battıktan sonra şatonun gölgesinden süzülüp köyün ıssız sokaklarında gezindiği fısıldanan, kimsenin varlığını açıkça iddia edemediği, ancak herkesin içten içe korktuğu bir varlık. Kan içen bir vampir olduğu söylentileri, şarap mahzenlerindeki küflü fıçılar kadar eskiydi.
‘Gizemli Olaylar Dergisi’ndeki muhabir, bu hikayeleri, yerel halkın ağzından toplanmış, yarı çekingen, yarı inanmış ifadelerle aktarıyordu. Köyde kaybolan hayvanlar, açıklanamayan ölümler, şatonun duvarlarından sızan garip gölgeler… Tüm bunlar, mantığın sınırlarını zorlayan ama zihinleri derinden etkileyen detaylardı. Köylülerin şatoya giden yoldan bile korkuyla bahsetmeleri, güneş battığında kapılarını kilitledikleri ve çocuklarını sıkıca yanlarında tuttukları anlatılıyordu. Bu sadece bir hurafe miydi, yoksa sisin ve karanlığın ardında, insan aklının kavrayamayacağı kadar eski ve derin bir gerçek mi saklıydı? Bu sorular, yazarın satırlarında bir zehir gibi yayılıyor, okuyucunun zihninde zehirli bir merak uyandırıyordu. Ve bu sorular, sadece yerel halkı değil, dünyanın farklı köşelerindeki, gerçeğin peşinde koşan bazı zihinleri de etkisi altına alıyordu.
*
Bölümler kısa kısa, hiç uzatmadan olacak fakat bölüm sayısı çok olacak (neredeyse 60-70 bölüm)
Bölümler hızlı gelecek, iyi okumalar!