Buz…
Hayatım boyunca hiçbir şey bana onun kadar tanıdık olmadı.
Çocukken herkes sıcak oyunların peşindeydi, ben ise gizlice buz pistinin kapısından içeri sızar, parmak uçlarımda yükselerek cama yapışırdım. Soğuğun cama bıraktığı buğuda kendi yansımamı görür, içeride kayan insanlara bakar, kendime söz verirdim: “Bir gün ben de orada olacağım.”
İlk patenlerimi ayağıma geçirdiğimde on yaşındaydım. Ayaklarım buzun üzerinde kayarken öyle çok düştüm ki, dizlerim yara bere içinde kaldı. Ama o acı, bana hiç tanımadığım bir zevk veriyordu. Çünkü düştüğüm her an, yeniden kalkabileceğimi öğreniyordum. Buz beni sınarken aynı zamanda bana öğretiyordu: sabrı, kararlılığı, yeniden başlamayı. Çocukken sahip olmadığım bütün cesareti orada buldum. Evde kimse bana inanmıyordu, herkes “hayal” diyordu. Ama ben biliyordum: buz benim kaderimdi.