Uyduruk çelik kapıda dikilmiş duran adamın bakışları, kadının üstündeydi.
Gövdesi, enine doğru tüm kapıyı kaplıyordu ama şişman falan değildi. Boyu, kendinden neredeyse iki kafa daha uzundu. Adam, tüm girişi kaplamış, arkasında ne olduğunun görünmesine izin vermeyecek şekilde tüm çıkışı kapatmıştı. Omuzları o kadar genişti ki ceketini ilikleyebilecekmiş gibi durmuyordu. Gömleği, sanki bir beden küçükmüş gibi iyice gerilmiş, yer yer kumaşının desenleri altından altındaki atletinin çizgileri belli oluyordu.
Sigarayla karışık ter kokusu, adamın her gün yıkanmadığının kanıtıydı. Zaten sararmış, hatta yer yer kararmış dişleri ağız sağlığıyla da ilgilenmediğini gösteriyordu.
Giydiği ceket takım, uzaktan bakıldığında düzgün bir adammış izlenimi verse da yakınında olunca, sanki bayramda çöpten takım bulup geçirmiş pis bir serseri olduğunu düşünülebilirdi.
Leyla; “Buyurun,” derken kaşlarını çattı.
Adam temiz bir şey olsa polis olduğunu düşünürdü; belki de öğretmen. Fakat öyle bir havası vardı ki bu adamın resmen bela gibi göründüğünü düşündü kadın. Kapısına dikilmiş bu pis izbandutun evine görmesini istemiyordu. Bu sebeple kapısını yarı aralık tutuyordu. Adamın bakışlarındaki hesapçı çiplik kadını tedirgin etmişti. Bir an, keşke kapıyı açmasaydım, diye düşündü ama artık çok geçti.
Aynı anda kızı da odasından çıkmış, gelenin kim olduğunu görmeye çalışıyordu. Kapının arkasından eliyle Rüya’ya içeri girmesini işaret ediyordu ama şapşal kızının bunu algılayıp algılamadığından, hatta görüp görmediğinden emin değildi.
Leyla, kapı arkasından el işaretleriyle Rüya’yı odasına göndermeye çalışırken kapıdaki adam hiçbir şey söylemeden kadını ittirip kapıyı iyice açarak içeri girdi. Arkasından bir adam daha içeri girip kapıyı kapattığında Lyla çığlık atacak vakti bile bulamamıştı. Şaşkınlıktan donup kalan kadın, korkuyla derin bir nefes aldı.
“Ne istiyorsunuz?” derken bir gözü adamların arkasında, odasının önünde kalmış kızındaydı. Kızının yanında olmaması gerilmesine sebep oluyordu. Adamların derdi neyse, Rüya bir kol mesafesi uzaklarındaydı. Evi zaten küçücük kutu gibi bir şeydi. Böyle iki tane kocaman adamın üç adımda aşamayacağı mesafe yoktu.
Sinirden ve korkudan elleri titriyor, adamların kim olduklarını bilmediği için bu korku panikle karışmaya başlıyordu.
“Kızının çantasını hazırla. Bizimle gelecek!”
“A-anlamadım?” Eli bir anda yüreğine gitti kadının. Bu adamlarla nasıl başa çıkacaktı da vermeyecekti kızını? Ayrıca bu da nereden çıkmıştı?
“Anlamayacak ne var kadın! Kızın çantasını hazırla! Bizimle gelecek.”
Biri onunla konuşurken diğeri Rüya’ya bakıyordu. Sanki genç kız harekete geçmese, çanta falan beklemeden kızını alıp gideceklerdi.
“N-neden?” Adamlar polis miydi acaba? Bir suçluyla mı karıştırmışlardı kızını?
“Babasına sorarsın,” diyen adamın gözlerine bakarken, kadının bakışlarındaki korku yok oldu.
O zaman bir şeyler anlamaya başladı. Salak adamdan boşanmasına rağmen ondan bir türlü kurtulmayı başaramamışlardı. Kim bilir kiminle, nasıl bir iş tutturamamıştı ve bu adamlar evlerine dayanmışlardı.
“Onun babası öleli çok oldu,” dedi Leyla. Korkuyordu ama sesi daha sakindi.
“Hikmet öyle