13 Temmuz 1804
Denizin yorgun sesi ve martıların kanat çırpışları Kaptan'ın kulağına çalınıyordu. Temmuz güneşinin kavuruculuğu azalmış yerini ferahça esen bir melteme bırakmıştı.
Kaptan Creidne, bütün ihtişamıyla güvertede belirdi. Dağınık kızıl saçları rüzgarda dalgalanıyor, koyu yeşil gözleri tayfasının üzerinde dolaşıyordu. Sağ kolunun tamamını kaplayan, yara izlerini kapatan dövmelerinin üzerine güneş düşüyordu. Bakışları yukarıda, iki eli ise arkada birbirine birleştirilmişti. Son istilanın ganimetlerini pay etmeye hazırlanıyorlardı. Kılıcını çekti ve hazineyi göstererek tayfasına seslendi.
"Tayfa! İşlerinizi bırakın ve güvertenin merkezine doğru gelin! Toplaşın ve ganimetten payınızı alın. Bu kez kişi başı tam otuz altın!"
Yeşillikleri Alex'i buldu ve çenesiyle onu işaret ederken yeniden seslendi.
"Alex size payınıza düşen altınları dağıtacak. Elinizi çabuk tutun ve işinize olabildiğince çabuk geri dönmeye bakın. "
Bu sözlerden sonra arkasını döndü ve çalışma odasına doğru ilerlemeye başladı. Arkasından gelen bağrışlar ve sevinçler sanki çok uzaktan geliyor gibiydi.
Her ne kazanılırsa kazanılsın Kaptan Creidne, yüzde kırkını hazinesine ekler ve kalanını tayfası arasında eşit pay ederdi. Evet, bir korsan olmak için fazla dürüsttü belki ama keskin zekası ve kurnazlığı bu dürüstlüğün vereceği hasarı önlüyordu.
Onun dürüst bir korsan olmasını hafife alan her korsan, bunu onun kadınlığına ve saflığına bağlar, küçümserdi. Bu; tayfasını, gemisini ve hatta hazinesini Kaptan Creidne'e kaptıran her korsanın başına gelmişti. Çünkü Kaptan Creidne, acımasız olmayı daha çok gençken öğrenmişti.
-
Akşama doğru, güneş tam batmadan Mavi Ada'ya vardılar. İskandinav Yarımadasının yakınlarında bulunan bu minik ada, korsanların sıklıkla uğradığı, şarap yudumladıkları ve eğlendikleri bir adaydı.
Kaliteli içkileri ve güzel kadınları olan birçok mekana ev sahipliği yapıyordu.
Kaptan Creidne, tayfasına dinlemeleri ve eğlenmeleri için izin verdi. Üç gün bu adaya demir atacak daha sonra ise Pasifik Okyanusuna geri döneceklerdi. Ama Kaptan Creidne'in keyfi pek yerinde değildi. Anlam veremediği birşeyler vardı. Çok kolay olmuştu. Büyük bir hazine ele geçirmişlerdi ve bu onları hiç zorlamamıştı.
Ganimetlerini çaldıkları korsanlar sanki bunu onlara vermek istiyor gibilerdi. Sayıları yirmi ya da yirmi beş kadar vardı. Çatışmak ya da direnmek için sayıları çok yeterliydi ve korkmuş olmaları mümkün değildi.
Kaptan Creidne, loş ışıkta oturmuş bunu düşünürken kapı tıklatıldı. Creidne, bu kez kapısını kitlememişti. Alex içeriye elinde rulo yapılmış eski, yıpranmış bir kâğıt parçasıyla yanına giriverdi.
"Ava, bunu görmen gerekiyor."
"Gemideyken bana Ava diye seslenmemeni kaç kez söylemeliyim, Alex? Ben Creidne'ım. Kaptan Creidne!"
"Sakin olun, Kaptanım. Gemide sadece ikimiz varız kimse duyamaz."
"Suyun da hafızası vardır, Alex. Ve bu hafıza beni Ava olarak bilmeyecek, Creidne olarak bilecek. Her neyse sen bana ne söyleyecektin?"
" Bugünki ganimetin içinde bu haritayı bulduk."
Kaptan Creidne, Alex'in sıska parmaklarıyla uzattığı kâğıt parçasını eline aldı ve