 
				Hayatım boyunca pek çok şeyden korktum; karanlıktan, yalnızlıktan, hatta bazen kendi gölgemden bile. Ama onu kaybetmekten asla korkmadım. Çünkü bu, aklımın ucundan dahi geçmeyen bir ihtimaldi… ya da ben öyle sanıyordum.
Bugün, hayatımın en keskin dönemeçlerinden birinde oturuyordum. Karşımda, evleneceğim adamın yüzü vardı; yanımda bana olan nefretini yansıtmak ve yanlış bir şey söylemediğimden emin olmak için orada bulunan babam, çaprazımda ise gelecekteki kayınpederim… Salonun havası boğucu bir gerginlikle doluydu. Avuçlarımın içi terlemişti, parmaklarımı birbirine kenetleyip kucağımdan kaldırmaya cesaret edemiyordum.
Buna rağmen, karşımdaki adamın gözleri üzerimdeydi. O bakışlar, sanki kalbimin duvarlarını tek tek yıkıyor, saklanmaya çalıştığım her duyguyu gün yüzüne çıkarıyordu.
Sonunda adımı fısıldadı.
“Açelya…”
Başımı kaldırdığımda gözlerim onun gözleriyle buluştu. Buz mavisi, delici bir parıltıyla bana bakıyordu; öyle bir bakış ki, bütün korkularımı susturup sadece kalbimin sesini duyuruyordu. Onunla zorla evlenmeyecek olsaydım, ya da başka bir zamanda başka bir yerde onunla tanışsaydım onu seveceğimden ve çapkın biri olduğunu düşüneceğimden oldukça emindim ama şuan da ona baktığımda gördüğüm tek şey beni yerime kilitleyen içimdeki ürpertiyi alevleyen bakışlarıydı.
"Söylemek veya eklemek istediğin bir şey varsa söyleyebilirsin." dediğinde zihnimi hızlıca kontrol ettim ama söylemek istediğim hiçbir şey yoktu. Olumsuz anlamda başımı salladım ve gözlerimi tekrar kucağımda kenetlenmiş ellerime çevirdim. Tekrar konuşamaya başladıklarında onlara odaklanamayacak kadar kafam karışıktı.
Neden bunu yaşadığımı anlamıyordum. Neden? Neden babam için evlenmek zorundaydım ki?... Bu düşünceler kafamı kurcalarken kafamı kaldırıp "müstakbel kocama" baktım ve hiç gözlerini ayırmadan beni izlediğini fark ettim. Kafamı egdiğimde bakışlarını üzerimden çekti ve bu sefer babama baktı. Bakışlarının maruz bıraktığı rahatsız edici histen kurulduğumda tekrar başımı kaldırıp babama baktım.
"Açelya ile özel konuşmak istiyorum" dediğinde kalbimde bir baskı hissettim. Hayda nerden çıktı bu şimdi ya. Ben şimdi neden bu Antarktika kılıklı ile tek kalacakmışım? Ya bana birşey yaparsa? Düşüncelerimden sıyrılıp kafamı hafifçe başımı salladım. Benim babam ve onun babası olduğunu tahmin ettiğim adam ayağa kalktı ve çıkarken kapıyı yumuşak bir tıklama ile kapattılar. Nedense kendimi buz dağının ortasında gibi hissediyordum. Sanki bu adam benim tüm güzel enerjimi kendi varlığıyla gölgelemiş gibiydi. Allah'ımın kont drakulası ya. Adamda nasıl aura varsa artık. Üşüdüm resmen.
"Korkmana gerek yok açelya. Vampir yada yamyam değilim ısırmam seni." Eğlenerek söylediği şeyler karşısında kaşlarımı çattım. Ben burda yerimde kedi yavrusuna dönmüşüm adamın dediğine bak ya! "Korkmuyorum" dediğimde söylediğim şeye kendim bile inanmamıştım. Başını salladığında tekrar konuşmaya başladı.
"Söylemek veya konuşmak istediğin bir şey varsa dinlemeye hazırım Açelya"
"Hayır yok. Sadece tüm bu olanların bir an önce son bulmasını istiyorum. Mümkün olduğunca çabuk"
"Pekala Açelya. Ben Yankı. Yankı Şafak"
"Açelya Doğan" dediğimde hafifçe sırıttı. "Biliyorum"
İkimizin arasında