Kitaplar Özellikler İletişim İndir
MASKENİN ARDINDA(BEDEL)
Genel

MASKENİN ARDINDA(BEDEL)

7Beğeni
28Okunma
35 Bölüm
39,406Kelime
3 saat 17 dkSüre
23.09.2025Tarih
Genç kadın dizlerinin üzerine çöktü artık bunca şeyi kaldıramıyordu, herkes onu kandırmıştı sürekli ona oyun oynuyorlardı, o sadece sevmişti saf sevgisiyle ve sevilmeyi beklemişti, bu yola annesi için girmişti, annesi yaşasın diye, fakat……

MASADAKİ BEDEL

Hasan Ağa’nın yüzü bir anda kireç gibi oldu. Masanın başında oturan vekilin tok ve sert sesi odada yankılanmıştı. Normal şartlarda o masanın başına başkan oturmalıydı ama bugüne dek hiçbir toplantıya gelmemiş, hep vekilini göndermişti. Bu durum, herkesin kafasında türlü türlü sorular doğuruyordu. Kimisi onun sakat kaldığını, yürüyemediğini söylüyor, kimisi ise yüzünün öylesine çirkin olduğunu, insanların içine çıkmaya utandığını fısıldıyordu. Söylentiler ne olursa olsun, gerçeği kimse bilmiyordu. Fakat tek bir gerçek vardı: Başkanın kendisi gelmese bile, sadece vekilinin orada bulunması bile herkese diz çöktürmeye, titretmeye yetiyordu.

Hasan Ağa, mahcup ve ezilmiş bir şekilde yavaşça oturduğu yerden kalktı. Elleri önünde birleşmiş, parmakları titriyordu. Gözlerini kaçırarak kısık bir sesle, neredeyse bir çocuk gibi mırıldandı:

— Affedin… Bir daha olmayacak.

Vekil, birden elini masaya öyle sert vurdu ki odadaki herkesi irkiltti.

— Önceden de aynısını söyledin, Hasan Efendi! dedi öfkeyle. — Hem de tam iki kez! Bu defaki borcun öyle küçücük değil, epey kabarık. İlk ikisini ödemediğin gibi muhtemelen bunu da ödeyemeyeceksin. Ama bu kez sana ödettirmek zorundayız. Eğer borcunu ödemezsen, bir daha bu masada oturamazsın!

Hasan’ın boğazı düğümlendi, yutkundu. Çünkü bu masadan kovulmak, sadece bir sandalye kaybetmek demek değildi. Urfa’da “ağa” sayılmanın tek göstergesi, bu masaya oturabilmekti. O masadan kalktığın an, bütün ağalığın, bütün itibarın yerle bir olurdu. Bu masaya herkes kabul edilmezdi; oturabilmek için büyük bedeller ödemek gerekirdi. Hasan Ağa bugüne kadar hiçbir bedel ödememişti. Aksine, masa onun kumara zafı yüzünden yaptığı borçlarını sürekli üstlenmişti. Tek dayanağı, başkanın babasıyla olan eski dostluğuydu. Başkan, babasının hatırına yıllarca göz yummuştu. Ama artık o hatırın da bir sınırı vardı. Başkan bu defa, vekiline en ağır sözü söyletmek için talimat vermişti.

Vekil gözlerini Hasan’ın üzerine dikti, kelimelerini ağır ağır seçerek konuştu:

— Başkan diyor ki, bedelini ancak kızını vererek ödeyebilirsin. Başkan, kızınla evlenmek istiyor.

Hasan’ın gözleri bir an boşluğa kaydı. Sanki nefesi kesilmişti. Başını yere eğdi, göz kapaklarının ardında fırtınalar kopuyordu. Nasıl bir cevap vereceğini bilemedi. O anda masadaki herkes, onun çaresizliğini ve yutkunmalarını seyrediyordu.

Ama vekil durmadı, sözlerini acımasızca sürdürdü:

— Yarın kızını almaya geliyoruz, bizi gelinliği ile karşılarsa seviniriz Hasan Efendi. Hazırlıklarını yap. Şimdi bu masadan kalkabilirsin. Ancak kızını bize verdiğinde yeniden buraya oturabilirsin.

Hasan’ın ayakları ağırlaştı, odadaki bakışların yükü sırtına çöktü. İçinde derin bir utanç ve korku vardı. Kovulmuştu. Ve biliyordu… Eğer kızını vermezse, bu masaya bir daha oturamayacaktı ve bu demek oluyordu ki her ne kadar ağa olsa da eski saygınlığı gidecekti…

Hasan Ağa, ağır adımlarla konağın büyük kapısına yaklaşmıştı. Kapıyı, her zamanki gibi kapıda nöbet tutan iri yarı korumalar açtı.

— Hoş geldiniz Hasan

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play