"İnsanlar mutsuz olmadıkça başkalarının mutsuzluğunu anlayamaz."
"Avukat, kes o sesini!" Mahkeme salonunda yankılanan bu gürültü karşısında derin bir nefes aldım. Sesimi yükselttim."Eğer anlattığım gerçekler zorunuza gidiyorsa, karşı taraftan şikayetçi olmayacaktınız beyefendi!" Sinirle konuştuğum bu sözlerin ardından hakim tokmağını masaya vurdu.
"Sessizlik! Duruşma tamamlanmış, karar verilmiştir: müvekkil Murat Yılmaz, 'hakka geçme, iftira ve şiddet' suçlarından on yıldan sekiz aya kadar hapis cezasına çarptırılmıştır." Kararı duyunca yanımda oturan Sevgi Hanım'a gülümseyerek baktım.
Kadına şiddetin cezasız kalmayacağına ne zaman inanacaklardı bilmiyordum. Duruşma salonundan çıkarken Sevgi Hanım'ın bana uzattığı eli sıktım. "Efil Hanım, her şey için teşekkür ederim." dedi. "Ben sadece görevimi yaptım." diye karşılık verdim gülümseyerek. "Asıl teşekkürü hak eden sizsiniz, bunca zamandır bu kadar güçlü durduğunuz için." Başını hafifçe eğerek bana minnettarlıkla gülümsedi ve yanımdan ayrıldı.
Önümdeki dosyaları alıp mahkeme salonundan çıktım ve adliye koridorunda yürümeye başladım. Sağımda birinin varlığını hissettiğimde kafamı o yöne çevirdim. Karşımda duran Ozan'ı gördüm ve yüzümde bir gülümseme belirdi. "Yüzünde galibiyetin ifadesi var." dedi.
Ozan benim çocukluk arkadaşımdı, hayır, kardeşim demeliydim. Artık o benim ailem olmuştu. Ozan'ın sözüne karşılık sırıtarak. "Mahkeme salonundan ne zaman yenilgi ifadesiyle çıktım ki?" diye sordum. Ozan bu sözlerime karşılık gözlerini devirdi.
"Bazen şu durdurulamayan egonla baş etmekte çok zorlanıyorum," dediğinde derin bir nefes verdim. "Benim egom yok, sadece kendimi ifade ediyorum," diye karşılık verdim. Ozan, kolunu omzuma attı. "Aferin benim bıcırık avukatım, hep böyle inatçı ol!" dedi. Son kelimesi bile bana laf sokarcasına söylenmişti, bu yüzden güldüm.
Ozan'la anlaşmamız böyleydi: inatlaşma, aksiyon ve aile... Bu üç kelime bizi mükemmel bir şekilde tanımlıyordu. "Peki senin günün nasıl geçti bakalım?" diye sordum. Başını iki yana sallayarak ofladı. "Yaşlılarla uğraşmak oldukça zor." dediğinde dayanamayıp güldüm.
Babası önce Ozan'ın cerrah olmasını söylemiş, üstüne bir de bunu vasiyet olarak bırakmıştı. Ozan da babasına olan sevgisinden dolayı vasiyetini yerine getirmişti.
"İyi işte, ne güzel bir prova yapmış olursun." diyerek güldüm. Kaşlarını çattı. "Ne provası?" diye sordu. Ona sırıtarak, "Ben yaşlanınca bana bakacaksın, değil mi?" dedim. Gözlerini iyice kıstı. "Neden ben bakacakmışım? Git sana ileride evleneceğin kocan baksın!" diyerek önüme geçti.
Gülerek arkasından yürüyordum. "Benim birkaç işim var, sen git." diyecektim ki bana döndü. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Derin bir nefes alıp "Meryem'in katilini bulmaya." dedim. Ozan yüzüme dikkatle baktı.
"Ne zaman bırakacaksın bu işi, Efil?" diye sordu. Yeniden derin bir nefes aldım. "Kardeşimin katilini bulana kadar bu işi bırakmayacağım, Ozan." Yanıma geldi ve gülümsedi. "Her zaman arkandayım ama kendine dikkat et." dedi uyarıcı bir sesle. Ben de gülümsedim.
"Merak etme, kardeşim!" diyerek gülümsedim. O da gülerek gitmemi bekledi. Arabama binip