Ne yaşarsa yaşasın bir yolunu bulup yeniden ayağa kalkan; yanlış yolda olduğunu yolun sonuna geldiğinde anlasa bile geri dönebilecek cesareti olan bütün kadınlara ithafen…
Kadının kadına dostluğu yaslanacak bir omuz gibidir, güven, huzur ve güç verir.
GİRİŞ
Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Ataol Behramoğlu
“Hırsızlık yaptığını kabul ediyorsun yani?”
“Mecburdum inanın başka şansım yoktu.”
Bu yaptığımdan yüzüm kızarmasın diye çok çaba sarf etmiştim. Şimdi nerede miydim? Zaptiye teşkilatının elinde. Kendi kendime bir oyun planlamıştım ve yüzüme gözüme bulaşmak üzereydi. Elbette bu devirde kimse jandarmalara zaptiye teşkilatı demiyordu ama ben, babam gibi eski kelimeleri kullanmaktan büyük bir haz duyuyordum. Sanki böyle yapmak onun anısını yaşatmak gibi geliyordu.
Ailemi trafik kazasında kaybetmenin yoğun hüznünü kalbimde hâlâ beslerken, acı çekiyor demeden üzerime gelmeye başlamışlardı. Yengemler kendi arasında beni hangi oğluyla evlendireceklerini konuşup günümü zehrediyor, aklımı bulandırıyorlardı.
Gidecek başka hiçbir yerim yoktu. Onlardan birinin oğlunu seçip odalarına yerleşmekten başka bir şansım da yoktu. Söylediklerine göre emanetlerine aynı ev içerisinde yalnız bu kadar sahip çıkabilirlerdi. Birinin nikahına alarak...
Yıl olmuş 1985 ama hâlâ kötü kalpli insanların lafını ve sözünü işitiyorduk. Zira işitmekle kalmıyor tüm bedenimizi o kelimelerle yıkayıp kendimizi onlara göre şekilleniyorduk. Ben ise gece yatmadan kafamdan geçen hinlikleri zirveye taşıyor, hiçbir tilkimin kuyruğunu birbirine değdirmeden muhayyilemde bu oyununu tasarlıyordum.
Planım çarşıda yaşlı bir beyin dükkânından her gün bir şeyler aşırmak ve bunu oldukça göz önünde yapmaktı. Lakin bu yaşlı bey beni görmezden gelmeyi tercih etmiş utancıma utanç eklemişti. Öyle ki birkaç günden sonra her gün geldiğim saati takip ederek dükkânın girişine içi erzak dolu bir torba bırakmaya başlamıştı.
Yaşlı bey bana acımış ve kalbi henüz yosun bağlamadığı için bir yardım eli uzatmıştı. Ben de olmayan yüzümle adamcağızın karşısına çıkmış her şeyi baştan sona bir bir anlatmıştım. Gözlerinde gördüğüm üzüntünün emareleri yer yer kızgınlıkla evriliyor, yer yer ise şefkate dönüyordu.
O müthiş planım ne miydi?
Hırsızlık yaparak kendimi hapishaneye tıktırmaktı. Yengelerimin herhangi bir deli oğluyla evlenmektense kendimi hapishane damlarına atar paşa paşa cezamı çekerdim. Lakin işler benim sandığım kadar kolay ilerlememişti.
Niyetimde ciddi olduğum anlaşılınca yaşlı amcanın yardımıyla bir başka dükkâna girmiş ve bir kadın tarafından ayıplanmıştım. Kadın bana sinirinden peçesini çıkartıp bir kenara atmış ve neredeyse suratıma tükürerek evlatlarının rızkını yediğimden bahsetmişti.
Üstelik sanki ben onu dövüyormuşum gibi bir yardım çığlığı atıp çil yavrusu gibi gelenleri üzerime salmıştı. Sonradan öğrenmiştim ki o, dükkânı işleten beyin zevcesiydi. Üstelik bu beyin nikahında bir değil iki tane kadın vardı. Kadınların arkasında ise sayamadığım kadar çocuk...
Gerçekten onların