İlk Hikaye; KAMP ATEŞİ HİKAYELERİ
*
KAMP ATEŞİ HİK YELERİ
Oregon’ın batı yakası, yaz ortasında bile kendine özgü bir serinliğe ve nemli bir yeşilliğe sahipti. Güneş, devasa Douglas köknarlarının ve batı kırmızı sedirlerinin arasından süzülerek orman tabanına nadiren ulaşıyor, havada her daim çam ve ıslak toprak kokusu asılı kalıyordu. Portland’ın şehir merkezinden birkaç saatlik mesafede, ağaçların gölgesinde kalmış bir banliyö evinin önünde, gençliğin enerjisi ve festival heyecanı kaynıyordu.
David, Jeremy, Brad, Cassie ve Josh, hepsi 18 yaşındaydı. Lise defterlerini kapatıp üniversite kapılarına dayanmış, hayatlarının en özgür ve keşif dolu dönemini yaşayan bu beş arkadaş, yazın en büyük macerasına atılmak üzereydi.
David, grubun doğal lideriydi, ama bu liderlik çoğu zaman huysuz ve aksi tavırlarıyla gölgelenirdi. Her şeye itiraz etme potansiyeli taşısa da, aslında derinlerde yatan bir koruyuculuk içgüdüsü vardı. Yanında, David’in keskin köşelerini yumuşatan, daha sakin ve anlayışlı bir ruh olan Jeremy vardı. Jeremy, olaylara ılımlı yaklaşır, David’in patlamalarını sabırla karşılardı. İkisi arasında, henüz kimsenin dillendirmediği, ama her bakışta, her kaçamak gülüşte kendini belli eden tatlı bir flörtleşme vardı. Birbirlerinden hoşlandıkları o kadar açıktı ki, arkadaşları bile bu “açılamama” durumlarına içeriden bir gülümsemeyle bakardı.
Grubun en gürültülü ve enerjik üyeleri ise ikizler Brad ve Josh’tı. İkisi de sarışın, uzun boylu ve atletik yapıdaydı; adeta maceraperest ruhları bedenlerinden taşıyordu. Yerlerinde duramaz, sürekli yeni bir heyecan ararlardı. Çapkınlıkları da dillere destandı, ama birbirlerine yaptıkları abartılı iltifatlar ve “yavşama” şakaları, sadece ikiz kardeşlerin aralarındaki eğlenceli ve masum bir atışmaydı. Onlar varken ortamın sıkıcı olması imkansızdı. Cassie ise grubun en sessiz, en sakin ve belki de en saf üyesiydi. Genellikle olaylara dışarıdan bakar, grubun çılgınlıklarını gülümseyerek izlerdi. Gerilimli anlarda bile sakinliğini korumaya çalışması, onu bu kaotik grubun dengeleyici unsuru yapıyordu.
Bu beşlinin arasına, David’in annesinin zoruyla, beklenmedik bir altıncı yolcu daha katılacaktı: David’in 9 yaşındaki kız kardeşi Rose. Minicik bedenine sığmayan hiperaktif enerjisiyle sürekli koşuşturan, her şeyi merak eden, durmadan soru soran ve etrafı keşfetmeye çalışan bir afacandı. David, Rose’un varlığından pek hoşnut değildi; onun festival planlarını bozacağından endişeleniyordu.
Hedefleri, Portland’ın kuzeydoğusunda, Columbia Nehri Gorge bölgesine yakın, yemyeşil ormanların derinliklerinde düzenlenen “Echo Falls Müzik ve Sanat Festivali” idi. Elektronik müzikten indie rock’a, her türden sanatçının sahne aldığı, kamp alanlarıyla dolu, yazın en büyük etkinliklerinden biriydi. Şehir hayatının gürültüsünden ve monotonluğundan kaçmak, doğayla iç içe müzik dinlemek için mükemmel bir fırsat olarak görülüyordu.
İki araba, festival alanına doğru yola çıkmaya hazırdı. David’in eski model, ama bakımlı SUV’u öndeydi. Direksiyonda David, huysuzluğunu gizleyemez bir ifadeyle otururken, yolcu koltuğunda Jeremy, elindeki haritayı inceliyordu. Arka