İyi okumalar:)
...
Kapının açılma sesiyle uyandım.
Gözlerimi açmadan, yorgun bedenimi yataktan kaldırmaya çalışıyordum. On iki saatlik bir ameliyattan çıkmış, dinlenme odasında sızıp kalmıştım. Kaç saattir uyuyordum acaba?
Acıyan gözlerimdeki çapakları temizlerken, içeri giren kişiye odaklandım.
?
??
???!!!
“Leydim, sonunda uyandınız. Hemen hazırlanmanız gerekiyor. Genç efendi Ryzen sizi bekliyor.”
…O kim lan?! Bana ne dedi?!
Karşımda pembe saçlı, masmavi gözlü, dünyalar güzeli bir kız duruyordu. Üzerinde siyah beyaz, fazlasıyla iddialı bir hizmetçi kıyafeti vardı. Daha da tuhafı… Az önce Türkçe konuşmamıştı! Ama buna rağmen söylediklerini gayet net anlıyordum.
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Merak ve korku birbirine karışmış gibiydi. Bir an önce ne olduğunu anlamak istiyordum ama etrafım o kadar yabancıydı ki korkuyordum.
Önce kendime baktım. İnce narin bir vücut ve sarı saçlar...
Evet, bu beden bana ait değildi.
Sonra odayı inceledim. Ortaçağ fantastik bir film setini andırıyordu. Mermer zemin, kan kırmızısı perdeler, ahşap sütunlar, şömine, masanın üzerinde duran şarap bardakları ve kadife koltuklar.
Evet, burası hastane odası hiç değildi.
Karşımdaki kıza baktım. Nefes alıyordu. Kalbi atıyordu ve elleri sıcacıktı.
Hayır, deli değildim.
Son olarak pencereye yaklaştım ve camdan dışarı uzandım: eski taş binalar, süslü mimariler, kuleler, köprüler, yemyeşil çayırlar, karşıda heybetli dağlar…
Evet, burası kesinlikle İstanbul değildi.
“Rüya…” dedim, yüzümdeki endişeyi saklamadan.
“Leydi Alvina? İyi misiniz? Çok solgun görünüyorsunuz.”
…Alvina mı? Bu bedenin adı bu olmalıydı.
“Ahem, evet…”
Kızın beni deli sanmasını istemiyordum. Sakin kalmalı, ne olduğunu anlamalıydım. Ama…
Çok garip şeyler oluyordu lan!
Aklımda deli sorular!
Ben neredeydim? Bu beden kimin? Ve en önemlisi, ben neden buradaydım?
En son dinlenme odasında yorgunluktan bayıldığımı hatırlıyordum.
Yoksa…
…!!
YORGUNLUKTAN MI ÖLDÜM?!
Ulan ben daha otuz iki yaşındayım! Tüm hayatımı çalışmaya harcadım, bir damla bile keyif yapmadım, daha emeğimin karşılığını göremeden mi ölmüşüm yani?!
Hayır yaa~~~~
Gözlerim doldu, dudaklarımı dişlerimle sıktım. Şimdi ağlarsam bu durum daha da saçma bir hâl alacaktı.
Dayanmalıyım...
Dayanmak zorundayım...
Hadi ama Melisa! Bu kadarcık şeyden ağlayacak mısın gerçekten?!
Hastanede neler neler gördün! Birçok insanın ölümüne şahit oldun! Hatta bazıları ellerine öldü! Öyleyfe neden... Kendi ölümüm için bu kadar kederli hissediyorsun?!
Ben profesyonel bir cerrahtım. Soğuk ve güçlü bir şekilde, ölüm haberlerini ilan eder sonra da çıkar başka ameliyatlara giderdim. Ölüm benim için en az yaşam kadar normalleşmişti. Ama... Hiçbir zaman kabullenemezdim.
İşte tam da bu takıntım yüzünden çok fazla acı çektim. Hem tıp okumuş hem de farmakoloji ve fitoterapi (bitkilerle tedavi)” üzerine çalışıyordum. Eczacılık okuyan arkadaşlarımla birlikte yeni bir ilaç üzerinde çalıştık ve birçok ödül aldık...
Kendi ölümümü bile kabul edemiyor muyum yani?! Bu kadar zayıf mıydım gerçekten... Hastalarımın aileleriyle konuşurken nasıl da duygusuzmuşum meğer.
Ben düşüncelerle boğuşurken, pembe saçlı kız üzerimi giydirmeye başlamıştı. Kabarık, lacivert ve oldukça pahalı duran bir elbise, elmaslarla süslenmiş ayakkabılar,