Kitaplar Özellikler İletişim İndir
💎 SARRAF 💎
Dark Romance

💎 SARRAF 💎

20Beğeni
75Okunma
2 Bölüm
2,411Kelime
12 dkSüre
03.11.2025Tarih
“Sadece bir işti.
Sadece bir hafta sürecekti.

Ama o adamın bakışları bir hafta değil, ömürlük bir tutsaklıktı.”

💎 SARRAF
Gücün sevgi kılığına girdiğinde nasıl yıkıcı olabileceğinin hikâyesi.

Çarpışma.

Merhaba arkadaşlar. Yeni hikaye ile karşınızdayım. Badi Kube ve Sarraf ile devam edeceğiz. Seveceğinizi umarak ilk bölümü paylaşıyorum.

Keyifli Okumalar...

Sabah gözlerimi odayı dolduran alarm sesiyle değil de üzerimde tepinen Zeytin’le açtım. Tombul, gri-beyaz kedim sabah açlığını yüksek sesle değil, doğrudan beden diliyle ifade etmeyi tercih ediyordu. Minik patileri göğsümde ritmik adımlar atarken, mırıldanır gibi miyavlıyordu. Gözlerimi açar açmaz, o mermer gibi parlayan kocaman sarı gözlerle karşılaştım.

“Yine acıktın değil mi sen?” dedim uykulu bir gülümsemeyle.

Zeytin’in kuyruğu kıvrılarak bana cevap verdi adeta. Onu yakaladım ve her sabah yaptığı gibi bundan hoşlanmadığını bilsem de dayanamadım; mıncıklayarak öpmeye başladım. Tüyleri pofuduk, kokusu sıcacık battaniye gibiydi. O ise kendini çırpınarak kurtarıp huysuz bir miyavla yatağın ucuna atladı, sonra da hızla kapıdan fırlayıp gitti. Kahkaham odayı doldurdu.

Yataktan kalktığımda güneş perdelerin arasından süzülüyor, odaya altın bir sıcaklık serpiyordu. Yumuşak halının üzerinde çıplak ayaklarımı gezdirerek banyoya yöneldim. Aynanın karşısında yüzüme su çarptığımda serinlik hemen uykumu aldı. Dün yıkayıp ıslakken ördüğüm saçlarımı çözdüğümde, aynada beni şaşırtan bir manzara vardı: dalgalar muntazam bir biçimde omuzlarıma dökülüyordu.

“Fena değil,” dedim gülümseyerek kendi yansımama. Avucuma sıktığım saç kremini iki elimde ısıttım, parmaklarımı saçlarıma geçirirken lavanta kokusu banyoyu doldurdu. Teller bir anda yumuşayıp şekle girdi, elektriklenme kayboldu. “Çok güzel oldun kız... Ayy—!”

Son sözüm, ayak parmağıma dişlerini geçiren Zeytin’in hamlesiyle kesildi. Kediye dönüp gözlerimi kısmamla o hemen totosunu dönüp puflayarak koridora kaçtı. Ben de kahkahalarla onun peşine düştüm.

Mutfağa vardığımda sabahın o tatlı dinginliği yerini tıkır tıkır seslere bırakmıştı. Çaydanlığa su doldurup ocağa koydum. Metalin ısınırken çıkardığı hafif tıslama sesiyle ev yavaş yavaş uyanıyor gibiydi. Pencerenin önündeki saksıda fesleğen yaprakları sabah güneşiyle parlıyordu; mutfağın camına çiseleyen gece nemi hâlâ silinmemişti.

Zeytin mama kabının önünde sabırsızca kuyruğunu sallıyordu. “Tamam tamam, sıranı bekle.” dedim gülerek. Mama kabını doldurur doldurmaz o başını kaba gömüp keyifle yemeye başladı.

Zeytin mama kabının başında mırıldanarak yemeğini yerken, ben ince belli bardağıma çay doldurdum. Buhar yüzüme vurduğunda içim biraz ısındı. Kasım ayındaydık. Kış kapıdaydı, pencerenin camlarında minik buğular vardı.

“Afiyet olsun bana,” dedim kendi kendime.

Küçük tabakta birkaç zeytin, bir parça peynir, iki dilim ekmek... Fazlasına gerek yoktu. Sessizliğin içinde çayımı yudumlarken Zeytin’in mamasını bitirip pencere kenarına geçtiğini gördüm. Kuyruğunu sallayarak dışarıdaki serçelere bakıyor, arada bir patisini cama vuruyordu.

Tatlı hallerine gülümsedim. Zeytin benim hem ev arkadaşım hem de ailemdi. Ben Umay Karaca. Yirmi altı yaşımdayım. Ailemi hiç tanımadım. Çünkü doğar doğmaz benden kurtulmak isteyen annem ya da babam beni bir yetiştirme yurdunun önüne bırakmıştı. Çocukken “belki bir gün beni almaya gelirler” diye beklediğim o demir kapının önünden

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play