Kitaplar Özellikler İletişim İndir
ŞEHADET - MEMLEKET İÇİN
Askeri

ŞEHADET - MEMLEKET İÇİN

39Beğeni
87Okunma
1 Bölüm
1,630Kelime
8 dkSüre
15.09.2025Tarih
Gerçek hikayeden ilham alınmıştır.

Görücü usulü evlilik
Jandarma Astsubay kadın ve İstikam Yüzbaşı erkek
Uzak mesafe evliliği
Texting
Yaş farkı
Aşk, aile, dostluk...

Bölüm 1

CİHAN

“Bak oğlum. Biliyorum kızıyorsun ama bunu her Cuma sana hatırlatmak benim annelik vazifem. İşini eline aldın, artık yuvanı kurma zamanı geldi.”

Hayat, önüme neyi sereceğini bilmediğim bir denizdi. Bazen durgun, göğü yansıtan bir aynaydı sanki. Sessizlikte kendimi gördüğüm, geçmişin yankısına kulak kesildiğim zamanları yansıtırdı ama sonra bir dalga gelir, benliğimi tuzlu suyla yıkar, yönümü şaşırtırdı. Durgunluk ne kadar güvenliyse, dalgalanmak o kadar hatırlatıcıydı: sonuçta hiçbir kıyı sonsuza dek sessiz kalmazdı.

Bazen temizdi. O kadar berrak olurdu ki içinde doyasıya yüzmek isterdim.Küçük şeyler sevinç verirdi; bir gülümseme, beklenmedik bir sözcük, belki de umudu kestiğim biri… Ama bazen o sular köpüklenirdi. Ne zaman ne getireceği belli olmayan bir karmaşaya, bir taşkına dönüşürdü. Birileri girerdi hayatıma, bazıları çıkardı ama hepsi geçerken iz bırakırdı. Kimi iz, sahildeki kabuk gibi saklanırdı, kimisi de dalga gibi söküp bildiklerimi götürürdü.

Ve bu deniz hep bir bilinmezlik haliydi. Her sabah, başka bir rüyanın kapısını aralıyordu. Bazen batık bir hatıra çıkıyordu karşıma, bazen hiç yaşanmamış bir günün hasreti. Ama bildiğim bir şey vardı: bu denizde yüzmenin kesin bir rotası yoktu. Hayat bir harita sunmuyordu, sadece yelkenini açıp rüzgâra güvenmeni bekliyordu. Yarın ne olacağım, kimle karşılaşacağım, neyi yitireceğim ya da hangi yükü omuzlayacağım; hiçbiri net değildi ve belki de bu yüzden, bir başkasının sorumluluğunu üstlenmek fikri içimi titretiyordu.

Bir insanın varlığını sırtlanmak demek; onun kırılganlığını, geçmişini, geleceğe dair tüm muğlaklığını da yüklenmek demekti. Sevdiği kitaplardan çocukluk yaralarına, sabahları sessizlik isteyişiyle geceleri uykusuz kalışları arasında uzanan o geniş iç dünyayı da bilmeye çalışmaktı.

Bu, büyük bir karardı. Çünkü bir insanı tam anlamıyla taşımak, onu düzeltmeye çalışmadan olduğu gibi kabul etmeyi gerektirirdi. Beklentileri değil, gerçekliği sevmekti. Sevgi bazen büyük gelir gibi görünürdü ama yetmeyebilirdi. Çünkü bu tür bir yakınlık, sevginin ötesinde bir sabır ve teslimiyet çağırırdı. Sevgi yetse bile, o varlığı omuzlamak için cesaret de gerekirdi. Onun yarım kalmış cümlelerini kendi yüreğinde tamamlamaya çalışmak; anlaşılmayan anlarında sessizce kalabilmek...

“Bak Necla Teyze’nin küçük kızı matematik öğretmeni çıktı. Hem de atanmayı bekliyormuş. Ne dersin? Vereyim mi numarasını?”

Belki bu yüzden evliliği hiç düşünmemiştim. Birlikte yaşamak mesele değildi aslında. Aynı masayı paylaşmak, aynı sabaha uyanmak, sessizlikte anlaşabilmek… bunlar gerçek yakınlığın parçalarıydı. Ama bir söze, bir tanıma, bir çerçeveye kilitlenmek… işte o, başka bir şeydi. Sabitlik, değişken ruh halime uymuyordu. Sanki o sözle birlikte hareket özgürlüğüm değil de dönüşme hakkım da elimden alınacaktı.

Duygular değişirdi. Bugün sevdiğim şeyi yarın reddedebilirdim. İnsanlar değişirdi. Bir zamanlar

📖 Uygulamada Oku
App Store Google Play