2010
.Uçurumun kenarındaydım. Rüzgâr saçlarımı savuruyor, keskin ve ölüm sessizliği etrafı sarıyordu. Her adım, boşluğa doğru atılmış bir çığlık gibi yankılanıyordu. İçimdeki boşluk, annemin çığlığını ve o gece yaşananları tekrar tekrar canlandırıyordu.“Geber… Senin yüzünden öldüm!”
Kalbim göğsümü yırtacakmış gibi çarpıyordu. Dizlerim titredi ama o tehlikeli çekimden adım atmayı bırakamadım. Kendime sordum: Korkak mıydım, yoksa tamamen çaresiz mi?Tam o anda… bir silah sesi patladı.Göğsümde bir sıcaklık yayıldı, nefesim kesildi; dizlerim beni taşımadı. Ellerim kana bulandı, başım yere çarptı. Bilincim bulanıklaşırken son gördüğüm şey abimin yüzüydü.
O muydu gerçekten? Bana kıyamaz dediğim kişi… kendi kanını mı akıtmıştı? Yoksa ben en başından beri aptal mıydım?
Dünya sessizleşti. Sadece rüzgâr vardı; uğultusu kulaklarımda çınlıyordu. Düşerken başka bir ses, başka bir adım sesi geldi.
Genç bir adam belirdi. Yirmilerindeydi; yüzü sert, gölgelerle dolu. O gece aslında başka bir iş için gelmişti ama yerde kanlar içinde yatan kız… durdurulamaz bir yakınlık çekti onu. Gözlerinin önüne kendi ölmüş kardeşi geldi; geçmiş ve şimdi çarpıştı.
Diz çöktü, elleri kana bulandı.“Dayan, küçük…” diye fısıldadı.Onu kollarına aldı. Her adımda titreyen kalbi hayatının en kritik kararını veriyordu: Onu yaşatacaktı. Çünkü kendi kardeşini kaybetmişti ve bu kez aynı hatayı yapmayacaktı.Kızı aceleyle arabaya taşıdı. Direksiyon başında elleri hâlâ titriyordu ama gözleri sarsılmaz bir kararlılıkla kilitlenmişti. O an, Eflin’in zihninde sadece bulanık bir hatıra kaldı: Onu kollarına alan adamın hayatını değiştirip gitmesiydi; ama yine de hayatının geri kalanında onun gölgesiyle yaşayacaktı.
Adam, Eflin’i kurtardıktan sonra onu kendi örgütüne aldı.
Örgüt acımasızdı, kanun tanımazdı; ama adamın liderliğinde disiplin ve sadakat vardı. Eflin burada hem hayatta kalmayı hem de savaşmayı öğrendi. Silah, strateji, acımasızlık… Her biri onu uçurumun kenarındaki çaresiz kızdan korkulan bir lidere dönüştürdü.
2025
Aradan yıllar geçti. Eflin Ak, gölge örgütünün başına geçti. Sağlam bir eğitim almış, birçok acıya katlanmıştı. Binlerce kişiliğe bürünmüştü. Eflin Ak bazen masum, bazen aptal, bazen iyi kardeş, bazen bir deli, bazen de bir psikopata dönüşüyordu. Aslında Eflin Ak hiçbiri değildi. Eflin Ak, o gölgelerin içinde siyah kan akıtan kadındı. Örgütün kurucusu ölmeden önce Yekta Lorin diye birinden bahsetmişti; “örgütün peşini bırakmıyordu” diyordu, fakat Yekta Eflin’in önüne çıkmamıştı. Onun amacı neydi — gölge örgütü mü yoksa Eflin Ak mıydı — bilinmez bir konuydu.
Eflin odasına geçmiş, kalemle oynuyordu. Önündeki dosyadaki sarışın kadına bakıyordu. Kendine yeni düşman edinmişti ya da o edilmekteydi. Şu aralar Eflin’in aklı pek yerinde değildi; aklı hep Yekta Lorin’deydi. Bir de gölgede, kanlar içindeyken bile bu ismi söylemişse, değerli bir isim olmalıydı. Yine eski haline dönmüştü; kafasında sesler hiç susmuyordu.
Geçenlerde kafasını duvarlara vurarak sesleri susturmaya çalışmıştı ama gitmiyorlardı.