Bölüm...
Elimdeki kılıcı tekrardan savurup bir adım geri çekildim. Havada çarpışan kılıçların tiz sesi meydanda yankılanırken, bir hamle daha yapıp rakibimin karın boşluğuna kılıcı geçirdim.
Rakibim şok olmuş gözlerle bana bakarken, acımasızca kılıcı sertçe çekip çıkardım ve kemerimdeki hançeri hemen arkamdaki adamın boynuna fırlattım. Bitmişti, kurtulmuştum hepsinden!
Gözlerimle etrafı taradım; yaşam belirtisi gösteren tek canlı, havada daireler çizerek uzaklaşmamı bekleyen kuzgunlardı. Ellerimi dizlerime atıp yere çöktüm Pislik Radiant Krallığı yüzünden tüm sevdiklerimi kaybetmiştim.
Gözlerimin önünde hepsi teker teker katledilmiş, hepsinin yardım çığlığını, feryatlarını duymuştum. "Bunun hesabını ödeyecekler!" diye bir çığlık attım. Kanlı bedenleri, donuk bakışları aklıma gelince delirecek gibi oluyordum.
Gözlerimden bir yaş yuvarlanarak yeri buldu tüm bu yanlızlığıma yağmur eşlik etmek ister gibi üstüme yağmaya başladı büyük bir nefretle bir çığlık attım ve üstündeki kanları yağmur yüzünden silikleşmeye başlamış ellerimi yumruk yapıp altımdaki toprağa hırsla vurdum.
Daha sakin ve içli ağlamaya başlarken duyduğum çıtırtı sesleri ile zorlukla ayağa kalktım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sertçe silip yerdeki kılıçla var gücümle atlara doğru koşmaya başladım.
Kahverengi tüylü ve beyaz yeleli bir ata atlayıp kasabadan oldukça uzağa doğru atımı sürmeye devam ettim. Civar köylerin 'lanetli' diye bahsettiği Luceo Ormanı'na doğru dörtnala ilerleyip ormana girdim.
Bazı söylemlere göre Luceo Ormanı, eski asırdan kalma güçler ile korunduğu için içindeki insanları ormandan uzaklaştırmak için en korkulu sarılarını gösterirmiş; ama her geldiğimde birbirlerine sarılan bir çift göstermekten başka bir şey göstermeyen bu ürpertici orman, bir süre sığınağım olacaktı.
Akşamın serin meltemi tenimi yalarken üşümüştüm atım ile luceo ormanının girişine vardığımda at huysuzluk çıkarmaya başladı sanırım ormanın enerjisi onu ürkütmüştü bundan sonraki yolu at üstünde gitmek zorlayıcı olacağından atın sırtından aşağıya atladım atın geminden tutup atla beraber yürümeye başladım.
Her bir adımımda vicdanım ağırlaşıyor katlettiğim canlar bir bir gözümün önünde beliriyordu ama bunu onlar istemişti tüm kasabayı katlettikten sonra onlara sıcak bir karşılama yapacak değildim.
Soyulmuş eklem üstü derim kaşınıyordu saçma bir şekilde tek bir yara almadan kurtulmuştum. Savaş meydanından koyu yeşil yapraklı ağaçların etrafa saldığı koku iştah açıcıydı ve ben açtım.
Gözüm koyu kahverengi gövdeli sarı yapraklı ve sonbahara hazırlanmış bir meşe ağacının üstündeki ok işaretine kaydı. Okun ucu meşenin dibini gösteriyordu merak insanoğlunun sahip olduğu tehlikeli bir güçtü ve şuan her bir hücremde merak duygusu hâkimdi.
Atın gemini yandaki ağacın dallarına bağlayıp ağaca yöneldim her bir adımımda bedenim ağırlaştığını hissediyordum ağaca son bir adım kala yere çekiliyor gibi hissettim ve yapraklarla kaplı toprak yüzeye doğru sertçe düştüm...
Lucello ormanındaydım orman ilkbaharın getirdiği canlılıkla parıldıyor kuşlar adeta usta