Bengi Hira bir anda yok oldu…
Ne bir iz bıraktı ardında, ne de bir veda.
O bile anlayamadı nasıl silindiğini insanların arasından.
Ta ki, bir gün boşluktan yere çakılan bir kızın bedeninde gözlerini yeniden açana dek!
Şimdi bir yabancının bedenindeydi. Bir hayatın içine düşmüştü ama bu hayat ona ait değildi. Ya da… belki de her şey onunla başlıyordu.
Zihnindeki boşluklar her geçen gün yavaşça dolarken, hem bedenini kaybettiği gerçeğiyle yüzleşti hem de onu ölümün kıyısına sürükleyen karanlığın izini sürmeye başladı.
Bengi Hira, hem bedenine girdiği genç kızı aşağı atan kişiyi bulmak, hem de kendi geçmişinin kayıp parçalarını birleştirmek zorundaydı.
Ancak unuttuğu her an geri geldiğinde, kalbinde büyüyen şey sadece acı olmadı… Gözleri karanlıkla doldu. Artık sadece bir arayışta değildi. Bu, intikamın yankısını taşıyan bir uyanıştı.
Kaybettiklerini geri alabilmek için, ruhunun ne kadarını feda edeceğini henüz bilmiyordu.
Ama bir şeyden emindi: Unutulmuş her şey eninde sonunda acıyla geri dönerdi. Ve bazı hatıralar, ikinci bir ölümü kaldıramazdı.