Sion, duygularını gözden geçiriyordu. Bunu yaparken iç dünyasını ayaklandırıyor, ruhunun sıra dışılığına tanıklık ediyordu. Son zamanlarda kendisine durmadan bir soru soruyordu.
Acaba seçilmiş bir kişi miydi? Seçilmişse, ne için seçilmişti?
Zana gezegeni, son dönemlerde kargaşa içindeydi. Mevsimler tam anlamıyla tersine dönmüştü. Gezegende hiç durmadan küçük kıyametler kopuyordu.
Evrenin yörüngesinde gezinen yıldızlarda da bir terslik vardı. Gezegende bilinç üstü varlıklar vardı. Bunların başını Exima’ lar çekiyordu.
Onlar, ruh dünyasının kapılarını ellerinde tutan tek kavimdi. Kadim zamanlardan kalma bir uygarlıktı. Zana gezegeninin yokluk kısmında yer alıyorlardı.
Evrene düzenli olarak düşünce nakli yapıyorlardı. Varlıkları sadece isim olarak biliniyordu.
Sion altı aydır uyku problemi yaşıyordu. Gerçekle gerçek dışılık arasındaki ince çizgide boy gösteriyordu, sürekli. Zamanının büyük bir kısmını kitaplarla geçiriyordu. Sürekli olarak düşünüyordu.
Yaptığı işlerin en başında düşünmek geliyordu. Hayatın her karesini, her anını, kendince sorguluyordu. Yaptığı davranışlara, yürek betimlemeleri konduruyordu.
Bu onun iyi bir yolda olduğuna işaretti. Ama kendini kendisine kanıtlaması için zaman gerekiyordu. Boyu normalin biraz üstündeydi.
Elmacık kemikleri çıkıktı. Esmer bir teni vardı. Gözlerinde var olan keskin bakış, onu birçok insana karşı üstün bir konuma taşıyordu. Şu zamana kadar, onun bakışlarından etkilenmeyen kadın pek nadirdi.
Exima’lar evrenin koruyucularıydı, şüphesiz. İnsanlarla uyum içinde yaşıyorlardı. Fakat onları var eden en büyük nokta, kendi hiçlikleriydi.
Lotus adını verdikleri evrenden sinyal alıyorlardı. Onların bağlantı noktası Lotus’ tu. Sion, Lotus evrenini bir keresinde rüyasında görmüştü.
O zamanlar çocuk sayılırdı. Bir gece rüyasında, meteorların ve süpernovaların çarpışmalarını izlemişti. Ortaya çıkan patlamadan oldukça etkilenmişti.
Kendisini zorlasa da, uykudan uyanamamıştı. Sonrasında, gökyüzünde binlerce ruh görmüştü. Etrafta, raydan çıkmış tren gibi dolaşan gökdelenler vardı.
Sion, o zaman Tanrı’ nın varlığına inanmıştı. İnandığı için mutlu, mutlu olduğu için, kendisi olmuştu. Keskin aklına, yeni olgular eklemeye başlamıştı.
Yazgı onu sahiplenmiş, düşüncelerini genişletmesine yardım etmişti.
Sion, bir okula bağlıydı. Oraya haftada üç gün gidiyordu. Aslında gittiği tam olarak söylenemezdi. Zana gezegeninde, üstün ve yetenekli insanların birçoğu düşünce işinde çalışıyordu.
Sion da, onlardan biriydi. Düşüncelerini genişleterek ve ışığa tutunarak, insanları aydınlatıyordu. Şu anda ders verdiği öğrencilerin yaş ortalaması on dört civarındaydı.
Ergenlik çağındaki çocuklarla uğraşmak oldukça güçtü. Fakat Sion’daki yetenek, düşünceyle sınırlı değildi.
Özündeki çocuğu hiçbir zaman kaybetmiyordu. Ruhuyla sürekli olarak alış veriş içindeydi.
Okuldaki çocuklara bilim üzerine dersler veriyordu. Sion, bilime ilk olarak, Sirius dizisiyle atılmıştı. Dünyadaki dostundan gelen bir düşünce nakli