Salonda oturmuş duvarda asılı olan saatin sesine odaklanmış tavandaki kristal avizenin taşlarını inceliyordum.
Telefonum titredi. Masanın ucunda ters dönmüş halde duruyordu. Bakmadım. Büyük ihtimalle sosyal medyadan bildirim gelmiştir.
Üniversiteye başlayalı bir kaç gün olmuştu. Bazı sebeplerden dolayı bir sene geç başlamıştım. Nedense içimde heyecan namına hiçbir şey yok. Hatta biraz da mideme oturan bir boşluk vardı.
Annemi rüyamda görmüştüm dün gece. Yüzü tam net değildi ama sesini duyabiliyordum. “Üşütme Rüya,” demişti. Hep öyle derdi küçükken. Ben daha liseye yeni geçtiğim bir dönemde, nedenini bilmediğim bir hastalığa yakalandı ve o zamandan beri hiç konuşmuyor. Bütün gün odasında oturuyordu.
Kalkmam gerekiyordu. Ama hiç içimden gelmiyordu.
Yine de kalktım ve banyoya geçip aynaya baktım. Saçlarım gece boyunca dağılmış olsada, hafif dalgalı hâlini seviyordum ama yine de üstünden fön fırçasıyla geçtim.
Tişörtümün kollarını düzelttim. Aşağıya inmeden önce günlük makyajımı yaptım ve saçımı son kez düzelttim.
Merdivenlerden inerken evin içinde yankılanan sessizlik garip geldi. Babamda genelde erken çıkar ama bugün bekliyordu sanırım.
Mutfak kapısında onu gördüm. Ceketini giymiş, kahvesinden son yudumu alıyordu.
“Günaydın,” dedim kısaca.
“Geç kalma,” dedi. Gözlerimi devirdim.“Akşamda geç kalma,” diye seslendi arkamdan.
Cevap vermedim. Kapıyı çekip çıktım.
Yalının büyük kapısından çıkarken derin bir nefes aldım. Deniz hafif dalgalıydı, rüzgar saçlarımı dağıttı. Böyle sakin anlar, en sevdiğim anlardı.
Özel şoförümüz, kapının önünde bekliyordu. Arabanın kapısını açtı, ben içeri girdim. Okula giden yol genellikle sakin olurdu ama bugün şehir biraz daha hareketliydi. Benimle birlikte eski bir şarkı çalıyordu arabada, fazla yüksek değil, sadece arkada bir melodi gibi.
Okulun bahçesine vardığımızda, herkes dışarıda toplanmıştı. Kimi arkadaşlar, kimi rakipler, kimi sırf gösteriş için oradaydı.
Arabadan indiğimde, birkaç çift göz bana kaydı. Umursamadım. Her zaman olduğu gibi, kendi dünyamdaydım. Okulun kapısından geçerken, arkadaşımdan biri el salladı. Ben sadece başımı sallayarak selam verdim, yanlarında beklemek için gitmeye karar vermiştim.
◊
Sınıfa girdiğimde, arka sıradaki yerime doğru yürüdüm. Çantamı sandalyeye bıraktım, pencere kenarına oturdum. Dışarıda deniz hafif hafif parlıyordu, güneş henüz tepede değildi ama sıcaklığı hissettiriyordu.
Sınıfın kapısı açıldığında herkes dönüp baktı ama sonra yine kendi sohbetlerine gömüldü. Gelen çocuk sessizce içeri girdi, ama yürüyüşündeki özgüven gözümden kaçmadı. Siyah bir kot pantolon ve düz beyaz tişört giymişti. Sade ama dikkat çekiciydi. Gözüme tanıdık gelmedi. Okuduğum üniversitenin birde lisesi vardı, burada okuyanların çoğu oradan geliyordu. Ama onu hiç görmemiştim. Elinde defterle sınıfın arka tarafına doğru ilerledi.
Ben camdan dışarıya baktım. Kampüsün bahçesinde yürüyen öğrenciler, ellerinde kahve ile yürüyenler, Hepsi normaldi. Her gün görebileceğim şeylerdi. Ama o çocuk sınıfa girdiğinden beri sanki hava biraz değişmişti.
Önümdeki defteri açıp bir şeyler karalsmaya çalıştım ama aklım bir şekilde hep ona kayıyordu.