Altay Ulaş Özdemir 3aylık esrlikdən sonra şehrine dönüyor. Bu arada bir kızı 3 silahlı adamın elinden kurtarıyor. Am kız ailesini öldüren mafiyanın kızıdır. Kız aylar sonra Altaya bir teklifle döner. Bu teklifi Altayın bütün hayatını deyişdirir
Kaçış
Bölüm...Altay Ulaş Özdemir – 26 yaşında. Bir zamanlar ülkenin en güvenilir askerlerinden biriydi.Üç ay önce gönderildiği özel bir görevde tuzakdı…Ve o tuzağa düşmüştü. Esir alındı.
O günden beri zaman yok gibi geçti. Günleri saymıyordu artık. Karanlık, nemli ve duvarları çürük olan bu bodrum diğerlerinden daha iyiydi. Defalarca buralardan asker kurtarmışdı. Ama ilk kez mahsur kalıyordu. Geceleri, beyninin sanki bir orman gibi olduğu anlar vardı. Artık düşünceler onu gerçeklikten uzaklaştırıyordu. Biraz daha o zindanda kalsaydı, şizofreni onu kucaklayacaktı.Düşüncelerini izlemeye ve kendini kontrol etmeye çalışıyordu ama çoğu zaman düşüncelerini kontrol edemiyordu. Her nefesi, her bakışı, her sessizliği hafızasında kazıyordu.
Bir haftadır plan yapıyordu. Çünkü artık burada kalmak istemiyordu. Bu sona ermeli. Bu gece – saat 3, artık vaktiydir.
Gardiyanların nöbet değiştirdiği saatlerde sessizlik çöküyordu. İki gün önce, sessizliğin içinde onların anahtarlarını çalmıştı. Bu günde kaçıcakdı. O an nefesini tutmuş, kalbi göğsünü delip geçecek gibi atıyordu.O gün, öğle yemeğinde ekmeğin altına gizlenmiş bıçağı da “yanlışlıkla” almıştı. Şimdi her şey hazırdı.
Bu gece hava ne sıcak ne de soğuktu. Ama Altay’ın bedeni soğuk ter içindeydi. Ayak sesleri kesilmişti.Anahtarı çıkarıp elinde titreyerek kapının kilidini açtı. Klik. Ses, boğazında takılı kaldı.Durdu. Kulaklarını kabarttı. Hiçbir şey yoktu.Bir adım attı. Sonra bir adım daha. Ayakları titriyordu ama ileriye doğru yürüdü.
Karanlık koridorlarda gölge gibi hareket ediyordu. Her köşeden dönünce kalbi ağzına geliyordu. Bıçağını sıkı tutmuştu – sanki korkusunu elinde sıkıyordu. Bəlkədə korku deyil heyecandı.
İlk kapı – kilitli değildi.İkinci kapı – sessizce iterek açtı.Üçüncü kapı – yanında birisi uyuyordu.Altay nefesini tutarak geçti. Sessizlikte sadece kalp atışları duyuluyordu.
Son kapıya geldiğinde sanki zaman durmuştu. Kapının öte tarafında özgürlük vardı.
Kapıyı açtı ve koştu...
Koşarken ayakları sanki yere değmiyordu. Acı, yorgunluk, korku – hiçbiri yoktu. Tek hissettiği: özgürlüktü.Yüksek kayalardan, boş tarlalardan, karanlık ormanlardan geçti.
---
Altay artık geri dönmüştü. O, eskisi gibi değildi – başka biri olmuştu.
Saatler geçmişti. Altay sınırı geçmişti, hatta merkeze yaklaşmıştı. Etrafında birkaç kişi vardı.
Üç aydan sonra ilk kez güneşi görmüştü. Temiz havayı içine çekmiş, bulutları görmüştü. İçindeki huzurun sınırı yoktu. Eskiden her gün gördüğü güneş, şimdi sanki Altay için daha parlak ışıldıyordu.
Etrafındaki insanların fısıldadığını duyabiliyordu ama Altay bunlara aldırmadan kaldırıma oturdu. Bir anlık olarak gözleri aynadaki yansımasına takıldı. Siyah renkte dizinden yırtılmış şortu, dağınık kirli kahverengi saçları ve son olarak bbeyaz uzun tişörtü o kadar kirlenmişti ki, beyaz olduğu bile zor seçiliyordu.Altay aynadaki yansımasına hayretler içerisinde bakarken refleks olarak elini saçına atıp düzelmeye çalıştı. Üç ay önceki bakımlı halinden eser yoktu. Üç aydır kendi yüzünü böyle görmemişti.
Altay derin düşüncelere dalmışken birden bir kadın sesiyle irkildi. Birisi bağırarak